Birhan Keskin, 61 yaşında...
“22 Aralık 1963, Kırklareli, Demircihalil... Trakya’nın ayaz gecelerinden biri. Bir yatsı ezanı vakti. İki erkek çocuğundan sonraki kız çocuğu. İyi ki doğmuşum, yoksa benden iki buçuk yaş büyük Gürhan ağabeyim epey bir süre daha kız elbiseleri içinde büyüyecekti.
Annem (İftade, bizim oralarda o vakitler muhtarların harfleri biraz şaşkın) beni bir gün tarlanın kenarında kucağına almış. Arkamızda yaslandığımız demir tekerlekli bir arabanın tekerlerinden parmağıyla aldığı siyah şeyi benim kaşlarıma sürüyor. Karakaşlı olaymışım! Oldum. Hatırlıyorum, diyorum anneme, mümkün değil çok küçüktün, diyor. Hatırlıyorum. Benden sonra iki kardeş daha geliyor. Günalp ve Ahmet. (En büyük ağabeyimin adını da söyleyeyim Erdoğan.)
1969 yılı, annem ve babam (Ali) ve onların ikişer eli. Ve biz beş kardeş, hepimiz İstanbul'a göçüyormuşuz. Yüksek sundurmalı o evi bir daha görmedim. İlkokulun ilk yılı, sol elimi iple bağlıyor öğretmenim. Sağ elimle yazmalıymışım. Okulu sevemedim, bu kır saçlı öğretmeni de. Kaçıyorum, annem geri getiriyor tekrar. Uzun sürdü. Okumayacak bu çocuk, diyorlar. Üçüncü sınıfta elimi bağlayan öğretmenden kurtuldum. Sonrası daha kolay olmaya başladı. Bizimkileri yalancı çıkarttım, okudum, yetmedi, yazdım da...”
Böyle anlatıyor doğumunu ve yaşamının ilk yıllarını Birhan Keskin...
Birhan Keskin, 61 yaşında...
*****
İlk şiiri 1984 yılında Yeryüzü Konukları dergisinde yayımlanır.
"Bilme, tanıma beni!
Merdivenleri üçer beşer çıkmanın,
Sevinci yok içimde.
Göğsümü sıyırıp duran şu kurumuş;
Asma dalı,
Uzak bağ günlerinden kaldı…"
Şiir, çocuk sesini kaybetmemişlerle beraber oturup ağlıyor adeta.
*****
Bir röportajında ilk yayımlanan şiiri ile ilgili şöyle der Birhan Keskin: Yeryüzü Konukları dergisi, tek sayı çıkabilen güzel bir dergiydi. İlk yayımlanan şiirim öncesinde çok fazla bir şey yok aslında. Çünkü öncesinde şiir merakı yok. Edebiyat var biraz ama şiir merakı yok. İlk üniversite yılım. Değişiyorum, farklılaşmaya başlıyorum. Algılarımdaki genleşmeyi hissediyorum ve çok okuyorum tabii. İlk şiirim yayımlandığında henüz hepi topu sekiz-on şiir yazmış durumdaydım.
*****
İlk ve ortaöğrenimini taşındıkları İstanbul'da tamamlar. 80'li yıllarda şiirle yakından ilgilenmeye başlar. 1986 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünden mezun olur. Yapı Kredi Yayınlarında editörlük yapar. 1989 yılında TRT'de gösterilen 17'den 7'ye ve Yarım Elma programlarında danışmanlık yapar.
1990'lı yıllarda İbrahim Kiras ile birlikte üç sayı yayımlayabildikleri "Geniş Zamanlar" adlı bir dergi çıkarır. 1995-1998 yılları arasında Osman Çakmakçı, Hasan Öztoprak ve İrfan Yıldız gibi şair arkadaşlarıyla beraber toplam yedi sayı yayımlanan "Göçebe" adlı edebiyat dergisini çıkarır.
Hayatı boyunca çeşitli ödüllere layık görülen Birhan Keskin, 2005 yılında yayımladığı "Ba" adlı şiir kitabıyla, Gülten Akın'dan sonra Antalya Altın Portakal Şiir Ödülü’nü kazanan ikinci kadın şair olur.
2010 yılında yayımladığı "Soğuk Kazı" adlı şiir kitabıyla da 2011 Metin Altıok Şiir Ödülü’nü kazanır.
Birhan Keskin, 90'lı yılların ve günümüzün, kendine ait bir şiir dünyası bulunan, ironik bakış açısına sahip duyarlıklı şiirler kaleme alan şairlerindendir.
Her ne kadar kendisi 90'lı yıllardaki şairlere dâhil edilse de esasen 80'lerde kişiliğini bulmuş şairler içerisinde değerlendirmek mümkündür. Çünkü şair, 80'li yıllarda poetik duruşunu belirlemiş ve kendi sesini bulmuştur.
*****
Şiirle nasıl tanıştığını, "Ergenlik çıkışında, her çocuğun alması gereken bazı virajlar vardır. Ve ben kendi adıma o virajlardan birinde galiba kaza yapıp, gündelik hayattan ve dışarılardan, oda içlerine ve ara sıra soluklanmak için de bahçe diplerine kaçtım. Böyle bir dönemde garip bir tesadüf sonucu şiirin kapısını araladım. Başlangıçta beni bu kapıdan içeri çağıran sesin, hayatın çok dışında olduğunu zannettiğim gizemli bir ses olduğuna inanıyordum. Sanki sıradan insanlarla şairin algıları arasında müthiş bir fark vardı. Fakat benim zannettiğim gibi hayatın dışından gelmiyordu, tersine tam da içinde geliyordu." cümleleriyle dile getiren Keskin'in, her ne kadar şiirin kapısını aralasa da ilk zamanlarda fazlaca ilgisinin olduğu söylenemez. Çünkü kendisinin de ifade ettiği gibi şiirin hayatla olan ilişkisini kavrayabilmesi için zamana ve yaşanmışlıklara ihtiyacı vardır.
*****
Keskin, 80'li yıllarda Adnan Özer ve Haydar Ergülen gibi şairlerin teşviklerini görmüştür. Adnan Özer şiirlerini yayımlaması için teşvik ederken, Haydar Ergülen de O'nun şiirlerini okur ve mektupla dönüt verir.
1984'ten itibaren şiirlerini; Şiir Atı, Fanatik, Düşler, Yedi İklim, Geniş Zamanlar, Sombahar, Göçebe, Kaşgar gibi dergilerde yayımlamayı sürdürür.
İlk dönem şiirlerinde İsmet Özel başta olmak üzere kendi ifadesiyle şiire, söze ve anlama inanan birçok şairden etkilenen Birhan Keskin, şiiri başlı başına bir sanat olarak kabul eder. O'na göre şiir, ne bir sıfatla nitelendirilebilir ne de sıfat gibi kullanılarak bir nesne ya da kavramı niteleyebilir.
*****
Birhan Keskin,
"Bildiğimiz üzere, sesle, sözle, imgeyle, hikâyelerle, ölümle, hayatla, aşkla, acıyla ve kendiyle uğraşan, durmadan kendi kuyusunu kazan biçare midir şair? Şair, evet, sürekli kendi kuyusunu daha derine doğru kazan, " Bakalım daha nerelere kadar iniyor bu kuyu?" diyendir bir şekilde ama kuyu her zaman aşağı doğru kazılmaz, yukarı doğru da kazılır. Magmaya, aşağıya olduğu kadar semaya, göğün katlarına doğru da çınlar şair.
Şairi, sözün bilindik anlamıyla kendi kuyusunu kazan biri olarak, bir biçare olarak görmem. Öyle görenler de son derece yanılırlar. Şiir, benim kendimi, dünyayı, insanı, yeryüzünü sevme biçimimdir. Anlama biçimimdir. Ben sözcüklerimle dünyayı okşarım, şairi biçare, meczup gören bir zihniyet vardır ki, oturup kendi sefilliğine bakacak kadar bile aklı yoktur onların."
cümleleriyle de şairin misyonunu ve şiir anlayışını net bir biçimde ortaya koymuştur.
O'nun bu yönleri, kendisini çağdaşlarından ayıran özellikleri olarak değerlendirilmektedir.
*****
1991 yılında yayımladığı ve "Delilirikler" adını verdiği ilk şiir kitabında -eserin adıyla da tutarlı olarak- lirik, abartısız ve zihni yormayan şiirler yer almakla birlikte birçok şairin etkilerinin izini sürmek mümkündür.
*****
Eleştirmen Ziya Kâhyaoğlu, Birhan Keskin ve şiirlerini;
"Keskin'in yazdıklarında birçok usta şairin, şiir yapısı ve müziğinden esintiler yakalamak mümkün. Ancak, bu esintiler, onun şiir denizinin altlarında, derinliklerinde yer alıyor. Bir-iki istisna dışında bu etkileşim suyun üstüne çıkmıyor. Ben özellikle ilk kitapta yazdığı şiirlerinde Oktay Rifat kokusunu sezinledim. Doğanın kokusunu, rengini, ruhunu, Keskin'in Rifat'a benzer ustalardan biriktirdiğini düşünüyorum. Aşk doğayla, aşk doğal olanla içi içe büyüyor, çoğalıyor. Ama bu büyüme, iki kişinin dışındaki bir ilişkiyi reddediyor. Aşkı en çok doğa besliyor. Keskin'in şiirinde aşkın bir kurgu olmayacağı, olamayacağı tüm çıplaklığıyla ortaya seriliyor."
şeklinde değerlendirirken aslında Keskin'deki etkilenmenin çok yönlü ve salt bir biçimde değil plânlı ve sistemli bir biçimde olduğunun altını da çizmiştir.
*****
1994 yılında yayımladığı "Bakarsın Üzgün Dönerim" adlı ikinci şiir kitabında, ilk şiir kitabında görülen özellikler görülmekle birlikte şairin şiirsel dilini biraz daha olgunlaştırdığı anlaşılmaktadır.
1996 yılında yayımladığı "Cinayet Kışı + İki Mektup", 1999 yılında yayımladığı "20 Lak Tablet + Yolcunun Siyah Bavulu" adlı şiir kitaplarından sonra aşkın yanında ironiye daha fazla ağırlık vermeye başladığı görülür.
2002 yılında, "Yeryüzü Hâlleri" adlı beşinci şiir kitabını yayımlar.
2005 yılında, Keskin'in ilk beş şiir kitabı toplu biçimde "Kim Bağışlayacak Beni? "adıyla yayımlanır. "Kim Bağışlayacak Beni? " ele alındığında, şiirlerinin ironik dili ve bireysel anlamda aşk teması daha belirgin bir biçimde görülmektedir.
*****
Birhan Keskin'in dizelerinde, ironi; keder, can sıkıntısını ve hüzne karşı bir savunma mekanizması şeklinde belirir. Aşk ise 'ilk dönemlerde yitirilmiş bir duygu durumu' şeklinde ele alınarak şiirlerde yakarış ve ayin havasında kendini göstermiştir.
2005 yılında yayımladığı "Kim Bağışlayacak Beni?" ile başlayan Metis Yayınları serüveni aynı yıl yayımladığı "Ba", 2006 yılında yayımladığı "Y’ol", 2010 yılında yayımladığı "Soğuk Kazı" ve 2016 yılında yayımladığı "Fakir Kene" adlı şiir kitaplarıyla devam eder.
*****
AŞK
Sevgilim sabahın erkenini seviyor,
Ben geceyi ve esmerliğini onun…
O dorukları seviyor; korkuyor bundan,
Ben rüzgârla buluşan tepeyi, tuhaflığı…
Ona bir yeşil gülümsüyor.
Ben, hayatı delice sevdiysem nasıl;
Diyorum, seni de öyle…
O kendi boşluğunda oyalanan günlerde;
Canı sıkılan bir çocuk gibi uyuyor,
Ben göğe bakıyorum geceden.
Kendi çukurunu bulmuş deniz gibiyim;
Diyorum, yanında…
O sabahları eğilip öpüyor denizi.
Çıplağın çıplağımda, rüzgârın dağımda olsun;
Esmerliğin gecemde, öyle kal.
“Bulutlara bak, gidiyorlar, hızla” diyorsun…
Yağmur bir yalıyor yüzümü,
Bir duruyor. Sabahları eğilip yüzüme;
Öpüşün geçiyor bir, bir duruyor aklım…
Su ve rüzgâr, dağ ve doruk, sonsuz hepsi;
Oysa camdaki sardunya gibi üşür.
Bana biçtiğin ömür, ölüm geliyor aklıma bir
Bir, çıplağın çıplağımda…
Rüzgârın dağımda olsun esmerliğin gecemde;
Öyle kal, sana sonsuz sarıldığımda…”
Şiir'sever ve Şiir'bilirlerin de fark edeceği gibi, Birhan Keskin, bir bakıma Gülten Akın çizgisini sürdürür, şiiri algılama ve yorumlama biçimi olarak O'nu özümser.
*****
“Şiir ne yapmalı?” sorusunu o röportajda şöyle yanıtlar Birhan Keskin: Şiir, sabahları okula giden çocukların ellerinden tutmalı, kızların saçlarını karıştırmalı. Şiir, otlar, kuşlar, hayvanlar yetiştirmeli. Küçük sokaklar, evler, alanlar kurmalı, ıssız dağları şenlendirmeli. Şiir, kervanlara yol göstermeli, deniz kıyılarına inmeli, sokaklarda dolaşmalı. Şiir, böcek koleksiyonları yapmalı, kitaplara girmemiş otların elinden tutmalı, gazete okumalı. Şiir, akşamları işçilerin evlerine inmeli, onlarla sofraya oturmalı. Kadınlara beyaz güller armağan etmeli, yeni çayırları sulamalı. Şiir, Allah’a ölümle yarenlik etmeli. Çırılçıplak dolaşmalı, çırılçıplak olmalı...
*****
Yine aynı röportajında ölüm ve zaman gibi varoluşsal problemlere de değinen Keskin, en temel insanlık dertlerinin ayrılık, yoksulluk, ölüm olduğunu; bu zamana kadar ilk ikisi hakkında yazdığını, son bir yılının da en çok ölümlerle geçtiğini düşündüğünde bundan sonra ölüm hakkında yazabileceğini belirtir.
Ölümle ilgili olarak daha önce hiç yazmamış olmasının sebebini, en büyük korkusunun ölüm olmasına bağlar.
Çocukluğunda hep babasının ölecek olmasından korktuğunu; dizelerine ölümle ilgili bir şeyler yazsa bile o dizeleri hep sonradan çıkardığını anlatır.
Ve şöyle bağlar sözünü: Babamın öleceğinden çok korktum ve sonunda öldü, e ben de öleceğim...
*****
Eleştirmen Evren Erem'e göre Birhan Keskin, şiirlerinde iki dünya arasında denge kurmaya çalışır. Evren Erem bu konuyu şöyle açar: Birhan Keskin'in şiirinde iki farklı dünya olduğunu sanıyorum. Görünen (gözlerimizin önüne serilen) dünya ve onun ötesinde ama çok uzağında yer almayan, algılanabilir olmaktan genellikle kaçınsa da zaman zaman görünen dünyaya kaçamaklar yapan, bu yolla da görünen dünyayla ama koparılmaz bağlar içinde olduğunu hissettiren öte dünya... Buna bağlı olarak ikinci sanı: Keskin'in şiiri bu iki dünyanın gerilimi üzerinde durmaya çalışan ve kendince bir denge kurmaya çalışan bir şiir…
*****
Şiirlerinde genellikle aşk, ayrılık, keder, hüzün, can sıkıntısı, adalet, acı, katliam, ölüm ve doğanın yok oluşu gibi birçok tema ve izlekleri ironik ve sitemkâr bir dille ele alan Birhan Keskin'in ilk şiir kitabından son şiir kitabına bireysel temalardan toplumsal temalara doğru bir yönelim görülmektedir.
Şiirlerinde ayrıca içe kapanıklık, içsel konuşma havası ve lirizm de hissedilmektedir. Şair Metin Celâl, O'nun şairliğini genel olarak, "Bir şairde bulunmasını önemsediğim kendi sesini, kimliğini, söyleyişini daha ilk yıllarda buldu, korudu, geliştirdi. Lirik bir şiir söyleyişi var. Sanki kendi kendine mırıldanıyormuş gibi ama alttan alta müziği bulunan bir söyleyiş. İnsanın kendi kendiyle konuşsa tutturacağı türden. Usul usul. Yaşadıklarını, dertlerini, sorunlarını yakın bir arkadaşına anlatıyor sanki. Yaşanmış bir aşk, bitmiş bir ilişki, son noktası konmuş bir dostluk ardından duyulan sıkıntılarını paylaşma isteğiyle biriyle konuşmak. Bir monolog." cümleleriyle değerlendirir.
*****
Birhan Keskin'e, yaşadığı kent İstanbul’u sevip sevmediği sorulduğunda; “Bütün çirkinliklerine rağmen İstanbul’u çok seviyorum. Uçağa binemediğimden çok kolay yolculuk edemeyen biriyim. O yüzden çok fazla şehir görmüş değilim. En son 1998’de Almanya’ya gittim. O seyahatin ardından bir daha uçağa binmemeye karar verdim. Fotoğrafa merakım var. Dolayısıyla fotoğraflar yoluyla bir sürü şehri gezmiş sayarım kendimi. Mesela Venedik’e hiç gitmedim ama Venedik’in yüzlerce fotoğrafını gördüm. Şiirden sonra en çok sevdiğim şeylerden birisi fotoğraf. Amatör olarak kendi kendimi tatmin etmek için çekiyorum da. Kütüphanemin bir bölümü fotoğraf kitaplarıyla doludur. Şiir ve fotoğraf kitaplarım hakikaten özeldir.” der.
*****
Birhan Keskin'i aynı röportajındaki ifadeleriyle dinlemeye devam edelim:
“Peki, şiir ne olacak? Türkçenin kendi imkânlarını sürekli genişletebilen, çok iyi bir şiir dili olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla, özellikle son 100 - 150 yıla baktığımız zaman, yaratabildiğimiz en bütünlüklü, en son değerin aslında şiir olduğunu düşünüyorum. Yani mesela ben size bir çırpıda 25 tane şahane şair sayabilirim. Siz bana 25 tane şahane mimar sayamazsınız. 25 tane iyi yönetmen, siyasetçi sayamazsınız. Ne yaratmışız son 100-150 yılda? Şahane şehirler mi inşa ettik? Müthiş bir roman sanatı mı icra ettik? Müthiş bir sinemamız mı var? İşte bu yüzden şiirin, yaratabildiğimiz en bütünlüklü değer olduğunu düşünüyorum. Şiir her zaman romana göre daha az okunur. Şiir okuru roman okuruna göre her zaman daha özel bir okur olmak zorundadır."
*****
"Ölülerimizi 'sık kullanılanlara' ekliyoruz.
Ölülerimize, ölülerimiz ekliyoruz.
Şans eseri yazmıyorsa adımız bir sayaçta;
Birhan, ben bunu hep 'antisayaç' olarak okudum.
Yani sayılamayan, sayılmasın hiç aman!
Sahi biz kaç darbeden sonra ölülerimiz oluyoruz…
Erkek ve kadın, iki farklı hayvan.
Ve kuraldır öldürür hayvanlar âleminde,
Güçlü olan.
Mesele bu değil, mesele başka.
Niye sevsin pembe tülleri, kırmızı pancurları
Ve niye aynı evde yaşasın bir fille mesela?
Aha kırılacak bir vazo birazdan…
Bir yatırımcı değiliz, tamam!
Öncesinde büyük hesaplar, planlar, bütçeler filan…
Ama sevmek diye bir şey var, geçelim;
Dersen o da var.
Bize çizilmiş kalın çizgiler,
Gerilmiş ipler var.
Alnımızı kıllı elleriyle karalayanlar yetmedi,
Komple silenler.
Çaresizlik var Birhan bak:
Türkiye'nin güneyinden üzücü haberler
Geliyor…
Türkiye'nin kuzeyinden üzücü haberler
Geliyor…
Türkiye'nin doğusundan üzücü haberler
Geliyor…
Türkiye'nin batısından üzücü haberler
Geliyor…
Türkiye giderek üzücü bir habere
Dönüyor...”
Nice şiirli yıllarına Birhan Keskin, nice şiirli ve sağlıklı, huzurlu yaşanmışlıklarına. Şiir coğrafyasına dize dize taşıdığın imgelere, Türk şiirine katkına, emeğine, fikrine, düşlerine, aforizmalarına, güçlü kalemine saygıyla…