Halikarnas Balıkçısı, Cevat Şakir Kabaağaçlı…
"Neyi arıyorsan sen, O'sundur!" demiş Mevlana; eklemiş ardından, “Zulmün peşindeysen zalimsin, Aşk'ı arıyorsan âşık...”
İnsanların yasak bölgelerini aşmaktan güç ne var ki yeryüzünde? Değil mi? "Midye gibisin!" diyor Nâzım da... “Kapalı. Aç ulan kafanı!..”
Önce bir "Merhaba"yla başlar her şey dostlar. Sadece bir "Merhaba…"
Ardından köprü kurar melekler. Yürekler arası paylaşım, yürekler arası yakınlık; yürek köprüsü, daima...
Sonra dostluk, arkadaşlık. Birbirlerini hisseden, birbirlerine güvenen, birbirlerini anlayan; iki ayrı ama tek yürektirler artık...
Bir küçücük söz, "Merhaba"yla açılır gönül kilidi. Bilmez kimse; sonrasında belki Aşk, belki sonsuz Sevgi...
“Merhaba” ile başladım ya güne; peki, Halikarnas Balıkçısı olarak bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı ne der “Merhaba” üzerine?
“Her şeyden önce erkekçe bir söylenişi var merhabanın. Üstelik anlamı da güzel. 'Rahat edin. Benden size kötülük gelmez’ demektir. Sonra, aklımızı işimizden ayırmamalıyız. ‘Sabah şerifleri’ mi diyeceğiz, ‘Akşam şerifleri’ mi diyeceğiz, ‘Allahaısmarladık’ mı diyeceğiz? Düşünmeye, aklımızı meşgul etmeye gerek yoktur. Bunların yerine basarım merhabayı, olur biter.
Bir şey daha var: Merhaba sözcüğü, eski harflerle yazıldığı zaman yelkene benzer. Belki bunun da etkisi vardır merhabayı sevmemde.”
“Merhaba” ile başlamış, “Merhaba” ile bitirmiş Usta…
“Merhaba” dostlar, Mersin CNR Kitap Fuarı'nın 2. gününden merhaba güzel insanlar. Bugün bir yazar öldü. 51 yıl önce bugün, 13 Ekim 1973'te, İzmir'de, Halikarnas Balıkçısı olarak bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı öldü.
*****
17 Nisan 1890’da, Girit’te doğar Cevat Şakir Kabaağaçlı…
Osmanlı'nın son köklü ailelerinden Şakir Paşa ailesine mensuptu. Girit ve Atina'da sefirlik ve valilik yapan Mehmed Şakir Paşa’dan oldu da, Giritli Sare İsmet Hanım’dan doğdu minik Cevat. Altı çocuklu ailenin en büyük evladıydı.
Amcası II. Abdülhamid devri Sadrazamı Ahmed Cevad Paşa, dedesi Şurayı Askeri Dairesi Reisi Miralay Mustafa Asım Bey...
Kendisine, iki evliliğinden de çocuğu olmayan ve O’nu kendi çocuğu gibi seven amcasının ismi verildi.
Sanatçı bir aileydi ya onlarınki; kendisi gibi kendisinden sonra dünyaya gelen 5 kardeşinde de sanatçı ruhu vardı. Sırasıyla Hakkiye, Ayşe, Suat, Fahrelnisa ve Aliye adlı kardeşlerinden; Fahrelnisa resim alanında, Aliye gravür alanında üne kavuştu. Hakkiye’nin kızı Füreya Koral, ilk Türk kadın seramikçisidir mesela. Fahrelnisa’nın çocukları Nejad ve Melih Devrim ressam; Şirin Devrim ise tiyatrocu oldu.
*****
Cevat Şakir, çocukluk hayatının ilk yıllarını babası Şakir Paşa’nın elçi olarak bulunduğu Atina’da geçirdi. İlköğrenimini Büyükada'da, orta ve liseyi 1907'de Robert Kolej'de tamamladı.
Yetenekliydi yazmaya karşı, hevesliydi de. İlk yazısı 1907 yılında, henüz 17 yaşındayken İkdam gazetesinde yayımlandı. Bu, İngilizceden tercüme bir yazıydı. Lise öğreniminden sonra İngiltere’de denizcilik öğrenimi yapmak istediyse de ailesinin ısrarı ile Oxford Üniversitesi’nde tarih öğrenimi gördü.
1913’te İtalyan bir hanımla evlenerek İtalya’ya yerleşti ve orada resim öğrenimini gerçekleştirdi.
1914 yılında anne ve babası maddi sıkıntılar yaşamaya başlayınca Afyon’daki Kabaağaçlı çiftliğine yerleştiler. O dönemde İstanbul’a dönen ve ailesinin geçimine yardımcı olmak isteyen Cevat Şakir, gazetelerde ve dergilerde yazılar yayınlamaya başladı.
Afyon’daki çiftliğe bir ziyaretinde babası Mehmed Şakir Paşa’nın Cevat Şakir’in silahından çıkan kurşunla vurularak ölmesi üzerine cinayet iddiasıyla yargılandı ve 15 yıl kürek cezasına çarptırıldı. Cezasının 7 yılını çektikten sonra baş gösteren verem hastalığından ötürü 1921 yılında tahliye edildi.
1925 yılına kadar geçimini haftalık dergilerde tercümeler ve yazılar yayınlayarak, resim ve yeni tarz tezhipler yaparak, karikatür yaparak, renkli dergi kapakları hazırlayarak temin etti.
Cevat Şakir, Türk basınında kapakçılığın gelişmesinde öncülük yapmıştır.
*****
“1925 yılına kadar” dedim, zira 1925 yılı Cevat Şakir için önemli bir yıldır. 13 Nisan 1925 tarihinde “Hüseyin Kenan” takma adıyla yazdığı ve dört asker kaçağının kadersizliğini konu ettiği "Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmağa Nasıl Giderler?" başlıklı öyküsünden ötürü İstanbul İstiklâl Mahkemesi'nde yargılandı.
Ve ‘Memlekette isyan bulunduğu sırada, askeri isyana teşvik edici yazı yazmak’ tan suçlu bulunarak Mahkeme Başkanı Ali Çetinkaya tarafından idama mahkûm edilmek istendiyse de, Kılıç Ali Bey'in önerisiyle kalebentlikle Bodrum'a sürüldü.
Vee adıyla özdeşleşecek ve oradan sonsuzluğa uzanacak Bodrum yılları…
Halikarnas Balıkçısı…
3 yıllık sürgünlüğünün yarısını Bodrum'da tamamladı. Cezasının son yarısını İstanbul'da tamamladıktan sonra çok sevdiği, insanları ve doğal güzellikleriyle kaynaştığı Bodrum'dan uzak kalamadı ve Bodrum'a yeniden dönüp burada 25 yıl yaşadı.
Bodrum'un Antik Çağ'daki adı olan Halikarnas'ı mahlas olarak benimseyen Cevat Şakir, Bodrum'da balıkçılık dâhil olmak üzere çeşitli işlerde çalıştı. Edebiyat sahasına giren eserlerinin büyük kısmını da Bodrum’da yazdı.
İkinci evliliğini dayısının kızı Hamdiye, üçüncü evliliğini Hatice Hanım’la yapan Cevat Şakir'in üç evliliğinden beş çocuğu vardır.
Çocukları ilkokulun ardından orta öğrenim çağına gelince, o yıllarda bu kasabada ortaokul bulunmaması sebebiyle ailesiyle birlikte İzmir’e yerleştiler. Burada yaşamını yazarlık ve turist rehberliği ile sürdürdü, rehberlik kurslarında da ders verdi.
Dedim ya: 51 yıl önce bugün, 13 Ekim 1973'te ayrıldı aramızdan diye. Sebebi oldu da, İzmir’deki doktorlar “Kemik kanseri” dediler adına.
Bodrum’a gömülmeyi vasiyet etmişti. Gümbet'teki Türbe Tepesi’nde, manevi oğlu Şadan Gökovalı ile birlikte seçtiği yerde, küçük bir müzenin içinde yatar şimdi ebedi istirahatgâhında…
Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla…