Baha Sadık Akıner

Baha Sadık Akıner

TOMRİS UYAR…


“Aşkı yasal ve yasak olarak ikiye bölmeyi seviyoruz hâlâ. Sıfatsız bir aşkı benimsemiyoruz. Evliler devlet denetiminde; evsizler bekçi denetiminde sevişmeye çalışıyorlar. Maşeri aşk, kişisel aşka her zaman baskın çıkıyor. Toplum yararına, aile yararına belli sevişme kalıpları sürecek kadar küstahlaşıyor. Din baskılarının yanı sıra Doğu mazohizmi de bindirmiyor mu, artık aşktan hayır bekleyin. Günümüzde aşk, yeni-çileciliğin en büyük araçlarından biri. Yalnız arabesk şarkıların sözlerine bakmayalım, en tutulan günümüz Amerikan şarkılarından biri de şöyle diyor: “Âşıklar artık sonsuza kadar birlikte kalamıyorsa, sonsuzluk neye yarar?”

der bir yazısında. Sahi sonsuzluk neye yarar? Elimizle tutamadığımız, gözümüzle göremediğimiz; en ulu şeyleri tarif ederken kullandığımız ‘sonsuzluk’ niye var? Nereden çıktı? Hisseden çok ya, yüreğince; var mı giden, gören?

Kadın, aşk, sonsuzluk, şiir…

Bu dünyada kendisine şiir yazılan kadınların en şanslısı kim diye sorsam. Tabi ki Tomris UYAR...

Niceleri vardır daha ya; bugünkü konukluğumuz 3 şair, konuğumuz 1 kadın yazar...

Bugün, bu dünyada kendisine şiir yazılan kadınların en şanslısı öldü dostlar. Bugün, Öykü Yazarı - Çevirmen Tomris UYAR öldü...

21 yıl önce bugün, 4 Temmuz 2003'te, İstanbul'da...

*****

"Turgut, her an elinden kaçıracakmış gibi gereksiz bir kaygıyla yıpranacak; ben de hiçbir rekabetin söz konusu olmadığı bir alanda, boyuna birinci seçilmekten yorulacaktım." dediği kocası Turgut UYAR'ın kendisine yazdığı bu dizelerine mi bakmalı?

"Herkes seni, sen zanneder.
Senin sen olmadığını bile bilmeden...

Sen bile,
Seni ben geçerken;
Derim ki,
Saati sorduklarında:
O'nu ''O'' geçiyordur!
Kimse anlam veremez...

Tamir ettirmedin gitti derler şu saati.
Ettirmek istiyor musun demezler.
Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur...

Zamanı durdururum yüreğimde.
Sensiz geçtiği için;
Akrep, yelkovana küskündür.
Şu bozuk saat çalışsa benim için ölümdür...

Bil ki akrep yelkovanı geçerse,
Atan bu yüreğim durur...
Bırak bozuk kalsın, hiç değilse.
Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur..."

Yoksa kısaca 2 cümlelik ama olabildiğince derin, bizi hemen içine çekiveren sözüne mi?

“…Seni sonsuz biçiminde buldum, o biçimi almıştın.
Bırakılmış bir köşe başının en güzel tanımıdır adın…”

*****

Peki;

''...Beni bıraktı ama rahat edemedi. O'na göre bana sahip olunamazdı. 'Senden ayrıldığım anda, senin hakkında, hikâyen hakkında sevdiğimi belirtecek hiçbir şey söylemeyeceğim, benim ağzımdan kimse duymayacak' dedi ve doğrusu hiç yazmadı...

...Her akşam işten çıkıp şıp diye eve damlıyordu Cemal SÜREYA. Bir gün kendisine, 'Biraz gez, dolaş, arkadaşlarınla falan buluş' dedim. Ertesi gün geç geldi, daha ertesi gün de, hep geç geldi sonra... Bu akşamlardan birinde, örtü silkelemek için pencereyi açtım, baktım ki Cemal apartmanın girişinde oturuyor. Meğer her akşam iş çıkışı eve gelirmiş de, o sözümden dolayı yukarı çıkamaz, aşağıda vakit öldürürmüş. Buna 'Şahsiyet Rötarı' denmez de ne denir kuzum?" dediği ve kendisine "Daha nen olayım isterdin, onursuzunum senin!" 

diyen, tutkulu bir aşk yaşadığı Cemal SÜREYA'nın dizelerindeki Tomris UYAR:

"Ay ışığında oturduk,
Bileğinden öptüm seni...

Sonra ayakta öptüm.
Dudağından öptüm seni...

Kapı aralığında öptüm.
Soluğundan öptüm seni...

Bahçede çocuklar vardı,
Çocuğundan öptüm seni...

Evime götürdüm yatağımda,
Kasığından öptüm seni...

Başka evlerde karşılaştık,
İliğinden öptüm seni...

En sonunda caddelere çıkardım,
Kaynağından öptüm seni..."

O Edip Cansever ki; “Eğildi, önce alnından, sonra burnunun ucundan, sonra titremeye başlayan - ağlamaya hazırlanan dudaklarına inen sümük çizgisinden öper” bir bakıma Tomris UYAR’ın… Hissetmek değil mi aslolan? İlla eylemi midir yaşanan?

*****

3 şair dedim ya; son olarak,

''Sevgililik ya da aşk duygusu zamanla yara alabiliyor, örselenebiliyor, bitebiliyor. Bitmeyen tek aşkın gerçek ve lirik bir dostluk olduğunu Edip Cansever öğretti bana..." dediği ve kendisinin ölümünün ardından;

“Eldivensiz ve sıkılmış;
Hafif, hafif terliyor.
Görüyorum, karşımda,
Burnuyla dudakları arası.
Böyledir Tomris’in özel yası…” 

şiirini yazan, kendisine olan ilgisini ve hayranlığını her fırsatta şiire döküp, dile getiren platonik âşığı Edip CANSEVER'in dizelerindeki Tomris UYAR:

"Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç!
Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde.
Bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde.
Bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında...

Öyle kısaydı ki adımların;
Şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle,
Ölçülür ve denk düşerdi ancak...

Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç!
Yok bir yanıtın ''Nereye'' diyenlere.
Bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın.
Ve çabuk bir “Merhaba”n vardır bir yerden gelenlere...

O bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun.
Sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden.
Yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle...

Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç!
Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki.
Hani Etiler'den Hisar'a insek bile;
Bir küçük yaşındasın; boyanmış, taranmışsın.
Çok yaşında her zamanki çocuksun gene...

Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç!
Mart ayında patlıcan, Ağustos'ta karnabahar.
Mutfağın mutfak olalı böyle;
Bir adın vardı senin, Tomris Uyar'dı.
Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene...

Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma!
Oysa güneş pek batmadı senin evinde.
Söyle, ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç?"

*****

Peki Türk şiirinde önemli bir yeri olan 3 şair tarafından bu kadar sevilirken, sana; "Yaşamak, bir günü daha atlatmak demek oluyordu o kadar..." dedirten, hangi karanlıklarındı?

Kim bilir? Bu kadar sevilirken; şairlerin sadece şiirlerinde olmak mı mutlu etti O'nu, bir orada mı vardı? Yoksa tapınılan ama dokunulamayan mıydı?

Bilemem...

Bildiğim, "Bu dünyada kendisine şiir yazılan kadınların en şanslısı kimdir?" diye sormuştum ya yazımın en başında: Tabi ki Tomris UYAR...

3 şair, 1 kadın yazar...

*****

Anma yazımı Tomris Uyar’ın aşk ile ilgili yazısıyla bitireyim müsaadenizle:

“Günümüzde aşk” deyince, gülmek geliyor içimden. Neden? Galiba yıllar yılı ‘tek tip’ bir aşk düşündüğümüzden. Aşkın mekânını, zamanını, onu yaşayanların sınıfsal özelliklerini hesaba katmadan aşkı yücelttiğimizden. Eski Yunan’da aşk, Ortaçağ’da aşk, Haliç kıyısında aşk, Boğaz mehtabında aşk, kotrada aşk, grevde aşk… Bu ilişkiler aynı aşkta birleştirilebilir mi? İlişkiyi yaşayanların beklentileri de aşkı biçimlendirmez mi? Burada, ‘birey’ sorunu giriyor araya.

Toplumumuzda, aşkta, bireyin önemi yok pek. Daha çok etsiz kansız, düşsel, kavramsal bir sevgili söz konusu. O sevgiliye de el sürülmez elbet tövbe tövbe… Halk hikâyelerimizde, divan şiirimizde bu tür ruhlaşmış kişiliklerin ‘kâinatta’ birbirinden ayrı kalmış soyut iki parçanın bütünleşmesi ele alınır.

Bakarsınız, seven kalkar, uğruna çöllere düştüğü sevgiliyi karşısında cismiyle görüverdiğinde elinin tersiyle iter:

“Ben ki, canandan dil-i şeyda için kam isterem.
Sorsa canan bilmeze, kam-ı dil-i şeyda nedir?”

Ne dersiniz dostlar? Bu ülkede insanlar yüzyıllar boyunca aşkı, Tanrı’ya varma yolunda çekilmesi gereken bir çile diye yorumlamaya alışagelmişlerse; sevgilinin dokunulabilir olduğu yeni, çağdaş bir topluma ayak uydurmaları güçleşmez mi? Böylece bu engeller ortadan kalkmaz mı? Bize sunması… Düşünce sizin, yorum sizin…

*****

Bugün, bu dünyada kendisine şiir yazılan kadınların en şanslısı öldü dostlar. Bugün, Öykü Yazarı - Çevirmen Tomris UYAR öldü...

21 yıl önce bugün, 4 Temmuz 2003'te, İstanbul'da. Zincirlikuyu Mezarlığı'nda yatıyor şimdi ebedi istirahatgâhında...

Her yılın 26 Mart'ında kutladıkları ölmeme gününü, şimdi oralarda yine tam kadro; Turgut UYAR, Edip CANSEVER ve Cemal SÜREYA ile, kendisine âşık 3 şairle birlikte, "4 Temmuz Tomris'in Sonsuzluğa Kavuştuğu Gün" olarak kutluyorlardır, eminim...

Vurun kadehleri şerefe; şerefsize, arsıza; inadına! Yine insanca; sapmadan, sapıtmadan, yine sevgiyle, yine coşkuyla ve şiirle ve aşkla. Ruhun şad olsun Tomris UYAR. Anısına ve üretimlerine saygıyla...
 




ARŞİV YAZILAR