Baha Sadık Akıner

Baha Sadık Akıner

Bu bir ‘Bayram Edebiyat’ yazısıdır dostlar…


“Sana ait olan seni bulur!” der ya hani José Mauro De Vasconcelos… Hani şu Brezilya edebiyatının klasiklerinden “Şeker Portakalı” kitabının yazarı…

“…Ne güzel bir şeker portakalı fidanıymış bu! Hem bak, dikeni de yok. Pek de kişilik sahibiymiş, şeker portakalı olduğu ta uzaktan belli. Ben senin boyunda olsaydım başka şey istemezdim.”

“Ama ben büyük bir ağaç istiyordum.”

“İyi düşün, Zezé. Henüz gencecik bir fidan bu... Bir gün koca bir ağaca dönüşecek. Seninle beraber büyüyecek. İki kardeş gibi iyi anlaşacaksınız. Dalını gördün mü? Bir tanecik dalı olsa da sanki özellikle senin binmen için hazırlanmış bir ata benziyor.”

Yetişkinler dünyasının sınırlamalarına hayal gücüyle meydan okuyan Zezé’nin; yoksulluk, acı ve ümit dolu hikâyesini yazan José Mauro de Vasconcelos hani…

Kendi çocukluğundan izler taşıyan ve günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsünün yazarı…

Gün, José Mauro de Vasconcelos… 

Bu bir ‘Bayram Edebiyat’ yazısıdır dostlar…

***

Ben şuna inanıyorum dostlar; sevgi insana her şeyi yaptırabilir, bir de sevgisizlik. Aynı, fazla fedakârlığın fazla vefasızlık getirdiği gibi…

26 Şubat 1920’de, Brezilya’da Rio De Janeiro yakınlarında bulunan Bangu’da yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir José Mauro De Vasconcelos. Okumayı kendi kendine öğrenir.

Çocukluğundan itibaren çeşitli işlerde çalışmayı çok sever ya, çocukluğunun geçtiği Natal’da iki yıl tıp eğitimi alır mesela. Bilirsiniz! Bir yazar için gözlem ve hayata karışmak – hayatın içinde olmak – an be an yaşanmışlık ve deyim yerindeyse ‘biriktirmek’ çok önemlidir. José Mauro de Vasconcelos da balıkçılık, garsonluk ve boks antrenörlüğü gibi çeşitli işlerde çalışır ve bir süre kendi isteğiyle Kızılderililer ile birlikte yaşar.

Eserlerinde; Brezilya'nın ormanlarında ya da step bölgesi sertaolarda yaşayan insanların, elmas avcısı garimpeiroların, yerlilerin, denizcilerin, değişik insanların yani ötekilerin, ötekileştirilenlerin yaşamlarından kesitleri ve onların ruh hallerini anlatır.

İlk romanı Yaban Muzu’nu henüz 22 yaşındayken, 1942 yılında yayımlar. Ardından 1945 yılında yayımladığı “Beyaz Toprak” kitabı oldukça ilgi görür. Ve henüz 25 yaşındayken Dünya Edebiyatında hatırı sayılır bir yazar olarak dikkati çeker.

3. kitabı “Evden Uzakta” 1949 yılında, “Kırmızı Papağan” 1953, “Ateş Çizgisi” 1955 ve “Kayığım Rosinha” 1961 yıllarında üst üste yayımlanır.

Yazın hayatı, eserleri, yazın dili ve eserlerindeki kendine özgü bakir anlamlar yüklediği olabildiğince özlü sözleriyle Oğuz Atay’a çok benzettiğim José Mauro De Vasconcelos; 6. kitabı olan “Kayığım Rosinha” ile ününü iyice pekiştirir.

1949 yılında yayımladığı 4. kitabı “Kırmızı Papağan” ile geçmişten o güne kadar uzanan Kızılderili sorunlarını tüm gerçekçiliği ile gözler önüne sermiştir.

***

“Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. Ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş atmak değildi bu. Acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi…”

“Bir şeylere inanmaya hazır olmadıkça her şeye baştan başlamak zordu…”

“Birini sevmeyi bıraktığında, içinde ölmeye başlar...”

“-Biliyor musun, insanları öldürüyorum Portuga.
-Bunu nasıl yapıyorsun Zeze?
-Onları unutarak…”

“-Neden hiç mutlu değilsin Zeze?
-Neden mutlu olmalıyım?
-Çünkü dünyaya bir kere geliyoruz.
-İyi ki bir defa geliyoruz Portuga.
-Neden?
-İkinci bir hayatı kaldıramazdım…”

“Adamcağız kollarını açtı, beni göğsünde sevgiyle sıktı. Ağlama yavrum, dedi. 
-Hep böyle duygulu bir çocuk olarak kalacaksın, pek çok ağlama fırsatı bulacaksın hayatta.
-Ağlamak kötü bir şey mi?
-Ağlamak hiçbir zaman kötü değildir, budala. Neden sordun?
-Bilmiyorum. Bir türlü alışamadım. Sanki yüreğim boş bir kafes…”

“Garipti, çünkü ben herkesle her zaman konuşurdum. Ama yanıt verme işini içimdeki kuşun yüklendiğini düşünürdüm…”

“Tesadüflere ihtiyaç var, plansız ve zamansız gelen güzelliklere…”

***

Oğuz ATAY’ın 1970 yılında TRT Roman Ödülü’nü kazanan “Tutunamayanlar” adlı romanındaki iç sesi ile Olric arasındaki geçen diyaloglara ne kadar benziyor değil mi?

José Mauro De Vasconcelos da başyapıtı olarak kabul ettiği “Şeker Portakalı” adlı kitabında, yoksul bir ailenin Zezé adındaki beş yaşındaki çocuğunun hayatını konu etmiştir. Eserde; yaşadığı ilk acıyı, hayâl kırıklığını ve dolayısıyla hayatı öğrenmeye başlayan küçük Zezé’nin her geçen gün yeni keşiflerde bulunduğu dünyası bir çocuk gözünden okuyucuya aktarılmıştır.

Yazar; 12 gün gibi çok kısa bir sürede yazdığını söylediği “Şeker Portakalı” kitabı için, bu hikâyeyi 20 yıldan fazla süredir yüreğinde taşıdığını aktarır bir yazısında. Yazarın çocukluk döneminden izler taşıyan roman, 16 dilde yayımlanmasının yanı sıra en çok satanlar listesinde de her zaman kendine yer bulmuştur.

***

“Sevgisiz hayatın hiçbir anlamı yok...”

“Bazen beklemek lazım, en güzeli için...”

“-Neden benim gibi yapmayı öğrenmiyorsun?
-Sen ne yapıyorsun ki?
-Kimseden hiçbir şey beklemiyorum. Böylece hayâl kırıklığına da uğramamış oluyorum…”

“Umurumda olan şeyler her geçen gün azalıyor…”

“Dodo, ne hüzün ne tasa öldürür adamı!”

Bunlar da José Mauro De Vasconcelos’un, “Şeker Portakalı” kitabının devamı niteliğinde olan ve 1974 yılında yayımladığı “Güneşi Uyandıralım” kitabının ardından üçlemenin sonuncusu olan 1979 yılında yayımladığı “Delifişek” kitabındaki sözlerinden bazıları... 

“Şeker Portakalı” ile başlayan ve “Delifişek” ile sona eren bu üçleme boyunca; Zezé gittikçe büyüse de hüzünleri, heyecanları ve sevgi dolu kalbi hiç değişmez. Zezé zengin bir aileye evlatlık verilir ve ilk kez âşık olur; kendine yeni sırdaşlar edinir. Bu arada tüm yaşanmışlıklarıyla Zezé’nin acıları ve hüzünleri de O’nunla birlikte büyür.

***

24 Temmuz 1984 Salı günü, henüz 64 yaşında, güneşli bir São Paulo öğlesinde bu hayata veda eder. Ama okudukça, andıkça, hatırladıkça yaşar biz edebiyatseverlerin yüreğinde…

José Mauro De Vasconcelos…

Bu bir ‘Bayram Edebiyat’ yazısıdır dostlar. Hadi, ne dersiniz? Bu bayram tatilinde var mısınız Şeker Portakalı'nı tekrar okumaya...

Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla…
 




ARŞİV YAZILAR