"Acaba saçlarımı yeniden, Rüzgârda tarayacak mıyım?"
5 Ocak 1935'te, Tahran'da doğdu. Ölmedi, yaşıyor dizelerinde. Füruğ FERRUHZAD, 90 yaşında...
*****
"Keskin kalemleri ve inatçı karakterleriyle, yaşamlarında omuzladıkları ağırlığı, toplum için hafifletmeye kendisini adayan duyarlı, hassas, kederli, kadın şairler" başlığına en yakışanlarından…
Yok yok, öyle de fazla değiller.
Çektikleri acılar ve sıkıntılar onları her türlü rastlantıya karşı hazırlıklı hâle getirmiş; öyle ki yüzleştikleri her engel karşısında dimdik durabilmişler. Zaman içinde yaşadıkları ayrılıklar, kalp kırıklıkları ve küçümsenmeler onları bir nevi 'pişirmiş', onları güçlü kılmış.
Güçlü kadın...
Ne de çok istemiyoruz değil mi toplum olarak.
Sanmayın ki başka bir şeyden yapılmış. Çamurdan karılmış da itinayla, onlar da Tanrı tarafından etten kemikten yapılmış.
Didem MADAK’tan Maya ANGELOU’ya, Sylvia PLATH’tan Nilgün MARMARA’ya; her koltuğunda bir karpuz taşıyan İranlı Şair, Yazar, Yönetmen, Oyuncu, Ressam, bir dünya insanı Füruğ FERRUHZAD’a…
20. yüzyılın en büyük kadın şairlerinden; rûha kelimelerle dokunan, İran'ın kederli şairi Füruğ FERRUHZAD gün dostlar...
Gördüğü, duyduğu, duyumsadığı her sesi her duyguyu şiirlerine ve sinemasına olduğu gibi yansıtan, kadın kimliği ile var olma mücadelesi veren, şiir ve edebiyatın cesur kalemi Füruğ FERRUHZAD hani...
*****
İsmi Farsça “Işık” anlamına gelen Füruğ FERRUHZAD, 5 Ocak 1935’te Tahran’da doğar.
Füruğ, zekâsı ve şiddetli duyarlılığından dolayı ne babası, ne de kendi yaşıtı okul arkadaşları ile bağdaşamaz, onlara yabancı kalır.
Şah Rıza’nın ordusunda subay olan babasının, otoriter ordu düzeninde yönettiği bir evde büyür.
Anlaşamadığı babasından gördüğü tek fayda, O’nun zengin kütüphanesini inceleyebilmesidir.
Küçük yaşlarda Şiir yazmaya başlar…
"Acaba saçlarımı yeniden,
Rüzgârda tarayacak mıyım?
Acaba, bahçelere menekşe ekecek miyim?
Ve sardunyaları,
Pencere ardındaki gökyüzüne koyacak mıyım?
Dans edecek miyim yeniden bardaklar üstünde?
Kapı zili acaba beni,
Yeniden sesin bekleyişine doğru götürecek mi?"
*****
Ev ve okulda yaşadığı baskı, yeteneklerini fark etmiş gibi görünen ve O’na olumlu yaklaşan ilk kişiye yönelmesine neden olur. Böylece, yaşamını ve belki de bu kadar yazıp-üretmesini etkileyecek ilk hatalı kararını verir Füruğ…
Hayat, zaten, bir hatalar silsilesi ve o hatalardan ders alma yolculuğundan başka nedir ki?
Henüz 16 yaşındayken, 33 yaşındaki akrabası, resim ve edebiyatla uğraşan Perviz ŞAPUR’la evlenir.
Böylece Perviz ŞAPUR’un sanatçı kişiliğine rağmen, çocukluğunu geçirdiği evinden daha farklı bir mutsuzluk ve huzursuzluğun içine düşer.
Henüz 17 yaşındayken, “Günah” adlı şiiri Roşenfekr Dergisi’nde yayımlanır.
“Günah işledim, lezzet dolu bir günah.
Titreyen esrik bir tenin yanında…
Tanrım ne bileyim; ne yaptım ben,
O karanlık susku dolu zulada?
O karanlık susku dolu zulada;
Baktım gözlerine, gizemleriyle dolu.
Gözlerimin çaresiz isteklerinden;
Kalbim, göğsümde çırpınıp durdu…
O karanlık susku dolu zulada;
Yanında, darmadağın oturdum.
Dudaklarıma, heves döktü dudakları.
Deli kalbimin üzüncünden kurtuldum…
Aşkın öyküsünü okudum kulaklarına:
Seni istiyorum, ey benim can annem!
Ey bağrı can bağışlayan, seni!
Seni, ey âşığım, benim divanem...”
Bu şiirin yayımlanması Füruğ’un hayatını alt üst eder. Şiir, Roşenfekr Dergisi’nin baş editörü Nasir HODAYAR ile ilişkisi üzerinedir. Şiirin yayımlanmasından bir sene sonra, aynı dergide FERRUHZAD’ın Günah’ı yazdığı adam Nasir HODAYAR, yaşanılanların ayrıntılarına pornografik bir biçimde değinen bir yazı dizisi yayımlamaya başlar. FERRUHZAD, ciddi bir sinir krizi geçirir, intihar girişiminde bulunur. Bu hem evliliğinden hem de baba evinden tamamen kopmasına neden olur.
1954’te Perviz’le boşanmalarından sonra oğlunu bir daha hiç göremez. İran’da şeriat yasalarına göre evlat babanındır ve Perviz de bu insanlık dışı hakkını Füruğ’a karşı kullanmıştır.
*****
1953’te oğlu Kamyar doğar. 1 yıl sonra da eşinden boşanır. İran kanunlarına göre boşanan kadına çocuğun velayetinin verilmemesiden dolayı, Kamyar’ın velayeti eşine verilir.
Çocuğundan ayrı düş(ürül)mek, O’nun ruh dünyasında derin yaralara sebep olur.
İşte bu acılar besler şair kişiliğini. Çünkü “Yaraları Aşk’tandır” Füruğ’un; o yaraları O’nu büyütmüş, yetiştirmiştir.
“Tutsak”, “İsyan”, “Duvar” gibi eserleri de işte bu acıyla beslenen edebi kişiliğiyle oluşturur.
1955 yılında ilk şiir kitabı “Esir” yayımlanır.
Esir'de yer alan şiirler daha çok şairin hayatındaki olumsuzlukları, özellikle çok kısa süren sonra evliliği, acıları, sıkıntıları, ümitsizlikleri ve yalnızlıkla kararmış hayatında gelişen olayları kaleme alır.
Şair kimliğinin yanında; Ressam ve Yönetmen kimlikleriyle de tanınan FERRUHZAD’ın hayatı, şiirle önem kazanıp, şiirle şekillenir.
Öyle ki, şiirin hayatındaki önemini, “Şiir benim Allah’ım, yani ben şiiri o derece seviyorum…” diyerek vurgular.
*****
İran'da çok bunaldığı için 1956 yılında Avrupa seyahatine çıkar. Aynı yıl kocası Perviz ŞAPUR’a ithaf ettiği ikinci şiir kitabı ‘Duvar’ yayımlanır.
Ancak bu eseri klasik şiir taraftarları ve gelenekçiler tarafından yoğun eleştirilerle karşılanır. Kocasından ayrılmasından sonra kaleme aldığı bu eserinde şair, bir kadının duygularından ve iç dünyasından bahsetmektedir. Kitapta yalnızlık, şaşkınlık, güçsüzlük, karmaşık rüyalar içinde yaşayan, hayâli bir yaşantıyla uğraşmakta olan şair, hemen her şeye isyan etmektedir.
*****
Üçüncü şiir kitabı "İsyan", 1958’de yayımlanır. Füruğ FERRUHZAD bu kitabında, kutsal kitaplarda yer alan metinlere ve özellikle de insanın yaratılışı, şeytanın Allah’a karşı başkaldırmasıyla ilgili konuları göz önünde bulundurup kendisinden önce de bu konulara eğilmiş, doğulu ya da batılı şairlerden de örnekler alarak duygularını dizelere aktarır.
İsyan’da, şairin diğer eserlerinde ana tema olan Aşk yerine göreceli olarak ölüm düşüncesi öne çıkmakta, git gide ölüm üzüntüsü şairin ruhunu gölgelemektedir. Daha önce yazılmış diğer iki kitaba oranla bu eserde romantik ve duygusal kavramlara daha az rastlanmaktadır.
*****
"Pişman değilim!
Düşünürken yenilgiyi, o acı yenilgiyi!
Çünkü ölüm tepesinin doruğunda,
Öptüm yazgımın çarmıhını...
Gecenin soğuk caddelerinde,
Hep tedirgin ayrılıyor çiftler,
Birbirlerinden!
Bir tek fısıltı duyuluyor:
Hoşçakal! Hoşçakal!
Gecenin soğuk caddelerinde…
Pişman değilim!
Zamanın ötesinde akıp gidiyor benim yüreğim!
Yaşam yeniden doğuracak onu,
Yeniden yaşatacak beni rüzgârların,
Göllerinde yüzen haberci gülü!
Bak, görüyor musun?
Nasıl çatlıyor beynim?
Süt nasıl oluşuyor mavi damarlarında soğuk memelerimin?
Nasıl filizlenmeye başlıyor kan?
O çok sabırlı çizgisinde belimin?
Ben senim, seven
Ve kendi içinde olan kimse o!
Belli belirsiz bir bağlantı buluyor birden.
Binlerce garip ve belirsiz şeyle,
Koyu isteğiyim ben toprağın,
Yeşersin diye uçsuz bozkırlar.
Kendine çeken bütün suları,
Uzaklardan,
Gelen sesimi dinle benim…
Gör beni koyu sisinde sabah dualarının
Ve aynaların dinginliğinde;
Bak, gene de nasıl dokunabiliyorum,
Kalıntısıyla ellerimin karanlık düşlerin dibine?
Nasıl bir dövme yapabiliyorum yüreğime kan lekesi gibi
Suçsuz mutluluklarından yaşamın?
Pişman değilim!
Benden konuş ey sevgilim bir başka benle!
Gecenin soğuk caddelerinde,
Gene aşk dolu gözlerini gördüğün,
Benden!
Ve hatırla beni; kederle öperken o,
Gözlerinin altındaki çizgileri…"
Füruğ FERRUHZAD’ın, hem içerik hem mazmun açısından daha önce yazmış olduğu ilk üç şiir kitabından tamamen farklı olan dördüncü şiir kitabı "Yeniden Doğuş", 1964 yılında yayımlanır.
Gerçekte de O’nun hayatında ikinci dönemin, sanat yaşamında yeni bir devre, yeni bir doğuşun başlangıcı olarak kabul edilen "Yeniden Doğuş" hem şairin kendi hayatında ve hem de Çağdaş Fars Edebiyatı tarihinde düşünce tarzının yeni ve benzeri az görülen bir çehreyle, bütün şiirsel derinlikleriyle ortaya koyduğu eseridir.
*****
Konuşma diline çok yakın bir dille hazırlamış olduğu beşinci ve son eseri "İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına", ölümünden birkaç ay önce 1966 yılının sonlarında "On Çağdaş Şairden On Eser" dizisinde yayınlanır.
Füruğ FERRUHZAD…
İran Devrimi’nden önce, şiirde devrimi O başlatır adeta…
Kadınların dış dünyada kendilerini ifade etmeleri, müstehcen karşılanan olguları öylesine doğuştan, öylesine katıksız bir şekilde ortaya koymuştur ki, Füruğ’un bu girişimi, İranlı kadınlar için bir milât oluşturur.
O’nu tek kelimeyle tanımlamaya kalksak dostlar, o tek kelimenin adı: "Devrimci" olur…
Kendinden önceki dönemde rastlanmadık biçimde; şiire kadın sesini, algısını, ruhunu katan ve 32 yıllık kısacık ömrüne binlerce şiir, 5 şiir kitabı ve bir kısa belgesel sığdıran, şiire, sanata, hayata katkıları azımsanamayacak bir devrimci kadındır Füruğ FERRUHZAD…
O zamana kadar kadınların içlerinde bastırdıkları, susturamadıkları sesleri, Füruğ FERRUHZAD çığlık çığlığa bağırmıştır.
Şeriatın getirilerinin ve muhafazakârlaşmanın sonuna kadar hissedildiği bir çağda erotizm ve Aşk yazmak, kolay olmasa gerek!
Füruğ FERRUHZAD, yazdıkları ve dokunuşları, duruşuyla; kadının da sosyal ve cinsel hayatta bir yerinin olduğunu ve bunun dile getirilmesinin doğallığını, aksini düşünenlere kanıtlamıştır.
Ve böylece başta İranlı olmak üzere tüm dünya kadınlarına cesur bir ses olmuştur.
*****
14 Şubat 1967 Pazartesi günü sabahı, kütüphanede "Jean d’Arc" çevirisine çalışırken özlediği için annesine uğramak ister. Kendi kullandığı araç ile annesine giderken, bir çocuk servisine çarpmamak için direksiyonu kırınca duvara çarpıp, araçtan dışarı fırlar ve başını kaldırıma vurur.
“Bir gün; benim de ölümüm gelir, çatar.
Işıklarında bir bahar gününün!
Tozlu dumanlı bir kışın ya da
Haykırışsız şevksiz bir güzün…
Bir gün benim de ölümüm gelir, çatar.
Birinde bu acı ya da tatlı günlerin!
Başka günler gibi boş bir günde;
Gölgesinde bugünün, ayrı günlerin…
Yanaklarım soğuk mermer,
Gözlerim karanlık dalanlara dönecek.
Ben boşalacağım; acıdan, haykırıştan.
Ansızın bir uyku beni çalacak…
Şiirin büyüsünden habersiz ellerim.
Defterim üzerine usulca süzülür.
Anımsarım; ellerimde benim,
Bir zamanlar yalazlanırdı şiir…”
dediği gibi aynı, bir gün "Ölümü gelip çatar…"
Henüz 32 yaşındaki Füruğ, kaldırıldığı hastanede müdahale edilemeden yaşama veda eder. Din adamları cenaze namazını kılmak istemediği için, cenazesi iki gün bekler. Cenaze namazını bir yazar kıldırır.
Ama ölmedi Füruğ! Sesi kayboldu sadece. Ve bedeni uzaklaştı, Arafa çıktı, oralardan bize bakıyor.
Hem hiç ölür mü şairler? Yaşarlar şiirlerinde, dizelerinde. Andıkça, hatırladıkça...
Saygıyla…