Baha Sadık Akıner

Baha Sadık Akıner

ARİF DAMAR (23 Temmuz 1925-20 Ekim 2010)


Bugün bir şair öldü dostlar. 14 yıl önce bugün, doktorlar "Kalp yetmezliği" dediler de sebebine, 20 Ekim 2010 tarihinde, İstanbul'da, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde, Türk şiirinin 1940 kuşağının harika çocuğu Arif Damar öldü. 

*****

Enver Gökçe, Attilâ İlhan, Şükran Kurdakul gibi isimlerle birlikte gerçekçi şiirin şairidir Arif Damar...

Adını, Çanakkale Savaşı'nda şehit düşen ağabeyinden aldı. 1925'ten 2010 yılına dek süren uzun bir ömrün yolcusu. Birçok söyleşisinde kendisini şiirin bir ağır işçisi olarak gördüğünü söyleyen, 60 yılını şiire adamış şiirin soğuk demircisi. "Yoksulduk Dünyayı Sevdik" diyen, acıyı külliyen reddeden, kimi şairlerin aksine şiirin bir söz sanatı olduğunu ve bunun da çeşitli işçilikler gerektirdiğini belirten, sözü sadece söylemekle yetinmeyip, onu nasıl söyleyeceğiyle de ilgilenen, Türk şiirinin Attilâ İlhan ve Rıfat Ilgaz ile birlikte en çalışkan ismi…

“Öyle uzak
Gitgide
Öyle güzelleşti ki
O yüzü hiç görmedim
Hiç yaşamadı belki

Tülin'in yüzündeki
Duru güzellik
Nasıl da benzer
Ben kırgın
Küskünken
Evsiz barksız bir anının
Puslu
Kırık
Yerinden düşmüş camındaki

Güneşsiz bir kış akşamındaki
İnce
Solgun
Esmer

Nasıl da benzer
Ben kırgın
Küskünken
Kimselere görünmeden
Dönüp dönüp baktığım

Saksılara
Deniz kabuklarına
Kitap yapraklarına bıraktığım

Ama zor
Ama kolay
Tavanda bir yarım ay

Nasıl da benzer
İnce
Solgun
Esmer

Ben kırgın
Küskünken
Evsiz barksız bir anının
Puslu
Kırık
Yerinden düşmüş camındaki
Güneşsiz bir kış akşamındaki
Tülin'in yüzündeki
Duru güzellik

Ama zor
Ama kolay
Yoksulduk
Dünyayı sevdik

Tavanda bir yarım ay”

*****

Çanakkale’nin Gelibolu ilçesi Karainebeyli köyünde, 23 Temmuz 1925’te doğar Arif Damar... 

Babası medrese eğitimi görmüş ve köyde hocalık yapmış olan Hacı Hüsnü Efendi, annesi Mükerrem Hanım’dır. Baba Hacı Hüsnü Efendi, henüz dört yaşındayken ölünce Mükerrem Hanım, çocuklarını yanına alıp Gelibolu’ya göçerek onlara iyi bir eğitim vermeye çalışır. 

Mükerrem Hanım, Arif’e ilk şiir zevkini veren kişidir. Ancak Arif, ilkokulu bitireceği günlerde annesini de sirozdan kaybeder. O yıllarda Kazım Dirik Paşa Edirne’de görevlidir ve Çanakkale ona bağlıdır. Paşa, Çanakkale’deyken Arif onun yanına giderek yardım ister. O da okulu bitirince Edirne’ye gelmesini söyler. İlkokuldan sonra Edirne’ye giden öksüz Arif’i, Trakya Talebe Yurdu’na yerleştirip Edirne Ortaokulu’na kaydeder. Oradan da Çocuk Esirgeme Müdürü Refet Bey, Arif’i İstanbul’daki Kadırga Talebe Yurdu’na yerleştirir. Suat Taşer de buradadır. Burada Yenikapı Ortaokulu'na devam eder. Öğretmeni Hasan Tanrıkut’tan etkilenerek felsefeye merak salar. İstanbul Erkek Lisesi’nde okurken okulu bırakır. Amacı hayata atılmaktır. A. Kadir, Rıfat Ilgaz ve Sabahattin Kudret’le tanışır. 

Hilmi Ziya Ülken’in İnsan dergisinin son sayısında “A. Barikad” adıyla “Gecenin İçinde” adlı şiiri yayımlanır. Aynı sayıda “Kara Borsa” adlı şiir kitabının pek yakında çıkacağı ilanı yer alır ama bu kitap yayımlanmaz. 

Ülkedeki siyasi karışıklıklar nedeniyle izlenmeye ve rahatsız edilmeye başlanınca 1944 yılında Ankara’ya gider. Ant dergisini çıkaranlar arasında bulunur. Burada memuriyete başlar. Kars’a geçici görevle gider. Altı ay sonra kesin ataması yapılır ancak Arif Damar 1947’de memuriyetten istifa eder. 

Ankara’ya dönüp Türkiye Gençler Derneği’ne üye olur. Daha sonra İstanbul’a giderek Türkiye Köylü ve Emekçi Partisi’ne katılarak Türkiye Gençler Derneği’nin Ankara’dan İstanbul’a on günde yaptığı yürüyüşte yer alır. Askerliğini Erzurum’da yapar. Bir arkadaşını kurtarmak için Karasu’ya atlar, zatürre olur. Vatani görevini yerine getirirken bir süre de Zara’ya sürgüne gönderilir. Terhisinden sonra İstanbul’a gider. Birkaç işe girip çıkar. Mahmut Paşa’da işportacılık yapar. 

1951 yılında TKP davasında TCK’nın 141. Maddesine göre tutuklanır. Barikat adını bu süreçte alır. İki yıl hapis yatıp beraat eder. Bir şirkette muhasebe memurluğu yapar. 1955 yılına kadar yazmaz. 1955-1956 arasında Dost’ta “Arif İbrahim” takma adıyla şiirler yayımlamaya başlar. Bazı şiirlerini toplayarak 1956 yılında “Günden Güne” adıyla yayımlar. Beş ay sonra kitap toplatılır ve İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya başlar. Yine aklanır. 

1959’da ‘Ece Ovalı’ takma adıyla yazılar yazar. “İstanbul Bulutlu” adlı kitabıyla 1959’da Yeditepe Şiir Armağanı’nı kazanır. Ülkede ortaya çıkan 6-7 Eylül olaylarından sonra aranan aydın ve sanatçıların içindedir. Nahit Hanım’ın evinde saklanır ve onunla 1963’e dek sürecek evlilikleri başlar. 

Sabahattin Eyüboğlu’nun başını çektiği ‘Mavi Yolculuklar’a katıldı. 1961 Anayasası’nın getirdiği demokratik ortamdan yararlanarak Türkiye İşçi Partisi’nin içinde aktif olarak yer alır. 1963’te pek çok arkadaşıyla birlikte partiden ayrılır. Aynı yıl Sabahattin Eyüboğlu’nun öğrencilerinden olan ve ‘Mavi Yolculuklar’da tanıştığı Tülin Hanım’la evlenir ve Nice adını verdikleri oğulları doğar.

1969 yılında Yeryüzü Kitabevi’ni kurar. Burada yasak yayın bulundurduğu gerekçesiyle 1982'de üç ay hapis cezasına çarptırılır, Bozcaada Tutukevinde yatar. 1984’te kitabevini kapatır. Kendisini daha çok yazılarına ve şiire verir. 1985 yılında Melih Cevdet Anday ile ortak imza attığı “Yağmurlu Sokak” adlı romanı yayımlanan şair, Cumhuriyet gazetesinde ‘Ayın Şairi’ bölümünü hazırlar. Yeni İnsanlık, İnsan, Gün, Ses, Yeryüzü, Dost, Ant, Yelken, Yeditepe, Yansıma, Yön, Papirüs, Türk Solu, Türkiye Yazıları, Milliyet Sanat, Leman gibi dergilerde yazar.

*****

“Vurur düşlerine ozanın
Güneş kızgınlığından birkaç ağustos
Birkaç ağaç
Yüksek ormanlar kuytusundan

Kardeşliğin alıcı kuşu
Kalkar konar

Köylü
Biçer ayrık otlarını ayırır başaklardan
Kalkar konar
Kardeşliğin alıcı kuşu

İşçi
Tutar ucundan en acar biçimlerin

Sürer
Bin başıboş atı bin cehennemi birden
Kardeşliğin alıcı kuşu
Kalkar konar

Duran el
Gitmeyen ayak
Bir göz ki
Arkasında bir ölü sesi
Döner durur
Kardeşliğin alıcı kuşu

Kalkar konar
Bir açık yürekten bir ötekine
Bir bugüne bir yarına
Alıcı kuşu kardeşliğin”

Anne ve babasını çocuk yaşta kaybeden Arif Damar, iyi bir eğitim alamamış; buna bağlı olarak iş hayatı da pek parlak geçmemiş, uzun süreli, tutunabildiği bir mesleği olmamıştır. Ancak erken yaşlarda sanat ve şiir ortamlarının içine girmiş, Nâzım Hikmet’in şiirlerinden etkilenerek daha çocuk denecek yaşlarda toplumcu şiirler yazmaya başlamıştır.

Arif Damar, 17-18 yaşlarında yayımladığı ilk gençlik şiirlerinde “Arif Barikat” ismini kullanır. Nurullah Ataç’ın, "Ömründe barikat mı görmüş o, değiştirsin adını." demesine hiç aldırış etmez. Daha bu yaştaki şiirlerinden itibaren, ‘barıştan, emekten, özgürlükten yana olan kimselerin’ şiirini yazar. 

Nâzım Hikmet'in Kuvayı Milliye Destanı'nı elinden düşürmez yine bu yıllarda. 60 yıllık şiir hayatında amacı; insanlarla iyi geçinmek, yüksek tirajlı yerlerde görünmek değildir. Kendisine, "Bizim gibi olsan, bizim gibi sözler söylesen ne olur?" diyen arkadaşlarına, "Ne mi olur? Barikatım yıkılır." der her zaman.

Arif Damar'ın 1940-1956 yıllarında arasındaki şiirleri; 40’lı yılların öfkesi, umudu ve aynı zamanda umutsuzluğu ile doludur. Bu dönem şiirlerinde belirleyici iki özellikten söz edilebilir: İkinci Dünya Savaşı'nda faşizme ve bunun getirdiği yıkıntıya karşı direnç ile kahramanlıkların unutulmaz kılınma çabası. Damar'ın bu dönemki şiirleri çarpıcı söyleyişler ve tablolar, dünyayı bütünüyle kucaklayan geniş çerçeveler ile Nâzım Hikmet şiirine bağlanır. Zaten ilk kitabı Günden Güne’nin sunuş yazısında Nâzım Hikmet'in çırağı olduğundan bahseder.

Toplumsal içeriğin yoğun olduğu şiirler kaleme alan Damar’ın şiiri için Hikmet Altınkaynak, şunları söyler: Arif Damar’ın şiiri tek seslilikten çok sesliliğe, yalnızca işçilere, devrimci liderlere, halk kahramanlarına yazılan şiirlerden eşe, arkadaşa, sevgiliye herkese yazılan şiirlere uzandı. Yerel temalardan evrensele geçti, çoğunlukla uzun, soluklu şiirlerini hepsi bir bıçak gibi kesici dize ve sözcüklerle ördü.

Arif Damar’ın şiirlerinde; doğup büyüdüğü askerlik ve sürgün askerlik yaptığı yerler, yaşadığı dönemde memleketin geçirdiği süreçler, ilk eşi Nahit Hanım, ikinci eşi Tülin Hanım, oğlu Nice, Enver Gökçe, A. Kadir, Aziz Nesin, Can Yücel gibi dostları, İkinci Dünya Savaşı’nın şairdeki izlenimleri, Che, Vietnam, Lenin, Bolşevik devrimi gibi uluslararası konular yer almıştır.

Şiire toplumcu gerçekçi anlayışla başlayan şair, zamanla daha bireysel konulara yönelmiş İkinci Yeni şiirine yaklaşmıştır. Bununla birlikte onun şiirinde değişmeyen şey, şiirinin kendi hayatını takip etmesidir.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında yazdığı ilk şiirlerinden itibaren kavgacı ama barışçıl ve insani yanı ağır basan yoğun içerikli şiirler yazar. Çünkü Hitler Almanya’sına karşı mücadele vermektir amacı. Fakat buna rağmen biçim kaygısı ve işçiliği, birçok kuşak arkadaşının aksine, hiçbir zaman göz ardı etmez. Yayımlanan ilk şiirlerinin Nâzım Hikmet'in cezaevinden müstearla yazdığı şiirler sanılması boşuna bir karışıklık değildir.

Şiirinin şekli, Nâzım Hikmet’le başlayan toplumcu şiirin geneli gibi serbest vezinli ve kırık dizelerden oluşmaktadır. Noktalama işaretleri olabildiğince azdır.

Arif Damar her ne kadar Nâzım Hikmet etkisinde kalsa da daima kendine ait bir duyarlılığı yakalamayı bilmiştir. Cemal Süreya, bu özgün tavrı sebebiyle Damar'ı; 1940 kuşağından ayrı bir noktaya koyarak, 1940 ile 1950 arası beliren özgün şairden sayar. Damar, ister toplumcu- gerçekçi ister biçimci yönüyle öne çıksın, ‘dava uğruna şiir, şiir uğruna dava’ prensibine daima sadık kalmış ve şiirde yeniliğin peşini hiçbir zaman bırakmamıştır.

Arif Damar, birçok söyleşisinde kendisini şiirin bir ağır işçisi olarak gördüğünü söyler. Kuşağındaki kimi şairlerin aksine şiirin bir söz sanatı olduğunu ve bunun da çeşitli işçilikler gerektirdiğini bilir. Damar, sözü sadece söylemekle yetinmez, onu, nasıl söyleyeceğiyle de ilgilenir. Zaten Arif Damar'ı kuşağının birçok şairinin ötesine taşıyan tam olarak bu olmuştur. Arif Damar, İlhan Berk'in demesiyle, "sözü silker sanki sözün altındakini yazar." Yani Damar, kuşak arkadaşları gibi kaba bir gerçekliğe bulaşmamış ve daha çapaksız bir şiire kavuşmuştur.

*****

“Bana bir türkü öğretsen
Ayın aydınlığında söylesem
Gecenin karanlığında söylesem
Yağmur yağınca söylesem
Toprak uyanınca söylesem
Bana bir türkü öğretsen

Bana bir türkü öğretsen
Beraber olunca söylesem
Ayrı kalınca söylesem
Seni unutunca söylesem

Bana bir türkü öğretsen
Geldiğim yerlere er geç dönebilsem
Sevebilsem her şeyi yeniden sensiz
Sensiz vazgeçebilsem
Gece demesem gündüz demesem
Kimseleri dinlemesem
Hem yürüsem hem söylesem
Hem söylesem hem yürüsem”

Şiirlerinin yanı sıra Yağmurlu Sokak adını verdiği bir de roman yazar Arif Damar. Eser, 1985 yılında Melih Cevdet Anday’ın ortak imzasıyla yayımlanır. Son yıllarında İstanbul Moda’da yaşar. 

Dedim ya: 14 yıl önce bugün, 20 Ekim 2010'da, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesinde kalp yetmezliği nedeniyle vefat eder. Çengelköy Mezarlığında yatar şimdi usta, ebedi istirahatgâhında. 

Anısına, Türk şiirine katkısına, bu hayata karşı dik duruşuna ve muhteşem üretimlerine saygıyla…
 




ARŞİV YAZILAR