Baha Sadık Akıner

Baha Sadık Akıner

 TARIK AKAN (13 Ekim 1949-16 Eylül 2016)


21 Haziran 1985 Cuma, İstanbul; Adile Naşit anlatıyor:

"Bizim Aile filminin çekimlerindeydik. Halit Akçatepe ile Münir Özkul, aralarında konuşup gülüşüyorlardı. Tarık Akan da oturmuş bir köşeye, dalıp dalıp gidiyordu. Yanına gittim.

Çorba içme saatiydi, çorba içtik ve
-Hayırdır, dedim.
-Neyin var?
-Yok bir şeyim, dedi.
Üsteledim...

Zor da olsa anlatmaya başladı:

"Mühendislik fakültesindeyken, okula yakın bir yerde, bir matbaacı arkadaşım vardı. Cebinden kitaplar basar, insanlar okusun diye uğraşırdı. Bugün gelirken O'na rastladım, işleri bozulmuş. Kapatmak zorunda kalacakmış dükkânı" dedi.

Çekimler iyi gidiyordu, Münir'in yanına gittim. Durumu anlattım. Yevmiye usulü çalışıyorduk. Münir, bunu epey dert edindi. Hani o can alıcı sahne var ya: Münir'in o güzel tiradı. Saim Bey' in kapısından içeri girer, "Sen değil, ben büyüğüm, ben..." diye noktalar.

İşte o sahnede, herkesin eli ayağı buz kesti. Yarım saat süren bir sessizlik oldu. Gün bitti, yevmiyeler dağıtıldı. O gün ne olduysa, hepimiz 3'er yevmiye aldık. Münir 10 yevmiye almıştı.

Herkes aldıklarını bir araya getirdi, topladık ve Tarık Akan'a uzattık. Kabul etmedi. Zorla kabul ettirdik. Matbaadaki işler düzelene kadar da, her gün biraz daha destek olduk.

Bugün, Tarık'ın vesilesi ile o matbaa halen çalışıyor ve geçtiğimiz gün 20 bin adet kitap basıp, tüm ülkedeki okul kütüphanelerine yolladı."

Kitabın adı ne miydi? Kocaman harflerle yazıyorum: NUTUK...

"Dostum dostum, güzel dostum.
Bu ne beter çizgidir bu?
Bu ne çıldırtan denge?
Yaprak döker bir yanımız,
Bir yanımız bahar bahçe..."

*****

O güzel insanlar mı? O güzel atlara binip gittiler. Gün, Tarık Akan dostlar…

8 yıl önce bugün, İstanbul’da ayrıldı aramızdan. Ama hâlâ bizimle, fikirleriyle, dik duruşuyla, insanlığıyla, yüreğimizin en güzel yerinde… 

8 yıl önce bugün öldü de, doktorlar, karaciğer kanseri sebep oldu dediler. Koca, dev adam nefesini yitirdi de, gülüşü ve her dem insanca güzellikler için mücadelesi anılarda kaldı. Bedenini gömdüler toprağa arkadaşları-dostları, sesi uzay boşluğuna çıktı. Andığımızda, hatırladığımızda, duyumsadığımızda yanı başımızda…

*****

Adıyla özdeşleşen başkaldırı; ilk kavganın ardından, bir anda fark edilse de, kökleri derindedir. Tarık Akan’ı bu yönüyle fark etme; 1974 yılında çevirdiği, “Kanlı Deniz” filmiyle başlar.

Ahmet Kaptan rolünde temiz yüzlü, kalpleri fetheden güzellikte bir genç delikanlıdır “Kanlı Deniz” filminde. Şımarık zengin çocuğu değil, kılıçbalığı avcısıdır. Ve ekmek kavgasında bir emekçi... 

Sevdiği kızın babasının borçlarını ödemek için, av mevsimi kapanmadan; vurması gereken üç kılıçbalığını mutlaka vuracağını söylediğinde, baba Veli Reis “Büyük laf etme, inşallah de...” sözleriyle uyarır O'nu...

Yanıtı, Tarık Akan’ın artık bu yönüyle de tanımaya başlayacağımızın, ilk sözlü işaretidir: İnşallah… Ama vuracağım o üç balığı…

Hak arama, hak için mücadele-kavga, başkaldırı engellenemeyecektir artık.
Bu sadece bir Tarık Akan öyküsü değildir. Aynı zamanda bir ‘başkaldırı’ öyküsüdür dostlar...

Zalime, puşta, arsıza, emekçinin emeğini çalana, itinayla çalan ve çaldığı, hak yediği için itibar gören hırsıza hep karşı gelen...

Kazandıklarıyla yan gelip yatmak, rahat rahat yaşamak varken her türlü avantajını hiçe sayıp, hak için, adalet için savaşan bir halk kahramanın öyküsüdür...

Tarık Akan…

*****

“8 yıl oldu ayrılalı” dedim ya; 8 yıldan beri, af edersiniz yaklaşık 20 küsür yıldan beri insanlık adına, özgürlük adına, o kadar kötü şeyler yaşıyoruz ki...

Yapacak çok şey var...

Dokunacak çok insan...

Kat edeceğimiz çok yol...

Sensiz, 1 eksiğiz Tarık Akan...

*****

Cumhuriyetçi, ATATÜRK ve insan sevdalısı, hür iradesiyle, çoktan seçmeli tercihleriyle yaşayan. Asıl mesleği cankurtaranlık olan, insanları kurtaran hep hayatında ve dokunan, ATATÜRK'ün, Türk gençliğine 3 emrini kendine şiar edinen, çalışan, güzellikler için çabalayan, açtığı okulla gençleri yetiştiren, koca yürekli, kocaman bir adam...

Dile kolay! Ağız dolusu söylüyorum, Tarık Akan...

Bize söylemesi kolay ya, gurur duyuyoruz ya hani; insanlığınla, fikirdaşlığınla, varlığınla, yaptıklarınla, yapılmamış - yarım bırakılmış yapacaklarınla, düşmanların da hep korktu senden…

Cesaretinden, yüreğinden, insanlığından, Cumhuriyet'i korumandan, sıkı sıkıya sarılmandan, sahip çıkmandan...

8 yıl oldu, yoksun, uzun boylu – kocaman yürekli dev adam, Tarık Akan…

*****

Çocukluk arkadaşı ‘Kozalak Zeki’ lakaplı, Zeki İrfanoğlu anlatıyor:

"15 Temmuz gecesi, akşam saat 10.00 gibi, Tarık telefon açtı. Ne yapıyorsun, dedi. İyiyim sen ne yapıyorsun, dedim. Kemoterapisi vardı o gün. Sağlığını merak ediyordum. Birkaç soru sordum sağlığıyla ilgili, lafımı ağzıma tıkadı. Beni bırak sen, dedi ve küfür etti bana. “Vatan elden gidiyor; sen, beni soruyorsun...” Hasta yatağında, vatanı için kaygılanıyordu Tarık Akan..."

O'nun hayatını bilenler, muhalif çizgisini de iyi bilir. Son yıllarda öyle çok, her şey birbirine karıştırılıyor ki. Bir güruh için; onlarla aynı yönde düşünmemek, 'vatan hainliği'yle yargılanıyor.

Oysa ki, vatan – vatanımız, kimsenin, hatta başlı başına hiçbir kimsenin hegemonyasına bırakılamayacak kadar büyük ve en önemli varlığımız…

Muhalifti Tarık Akan; muhalifti ve insandan, haktan, adaletten yanaydı. Ve vatanseverdi...

“Dostum dostum, güzel dostum.
Bu ne beter çizgidir bu?
Bu ne çıldırtan denge?
Yaprak döker bir yanımız,
Bir yanımız bahar bahçe...”

O güzel insanlar mı? O güzel atlara binip gittiler. Ruhları şâd olsun. Saygı, özlem ve minnetle...
 




ARŞİV YAZILAR