Baha Sadık Akıner

Baha Sadık Akıner

“BEN BİR TÜR’ÜM DİNİM, CİNSİM ULUDUR!”


"Genç çağdaydım, kendimi bir dikenli yolda buldum.

Hıçkırıklar işittim, gül ve bülbül bağlarından.

Felaketler topladım, Anadolu dağlarından;

Uzun sazlı Âşıklar diyarında şair oldum...

Ezgi koydum, ahlarla, figanlarla Türk şiirine.

Öz dilimle haykırdım, "Ey milletim, uyan!" diye.

Viran yurdun dolaştım, bir şehrinden bir şehrine;

Saç ve sakal ağarttım ben de, "Vatan, vatan!" diye..."

***

“Milli Şair” derler ya adına; Mehmet Emin Yurdakul, 155 yıl önce bugün, 13 Mayıs 1869’da, İstanbul’da doğdu. Milli edebiyat şiirinin öncü sesi, milliyetçi, idealist, halkçı ve medeniyetçi.

Şiirleri ve edebi üretimleriyle; halkın içinde bulunduğu karamsar ruh hâlinden ve bilinçsizlikten kurtaran, kimliğini ve tarihini hatırlatarak kendine güven duygusunu aşılayarak maddi ve manevi açılardan kalkınmasını sağlayan, deyim yerindeyse milli romantik duyuş tarzının ilk temsilcisi.

“Ben bir Türk'üm dinim, cinsim uludur!

Sinem, özüm ateş ile doludur.

İnsan olan vatanının kuludur,

Türk evlâdı evde durmaz; giderim!

Yaradan'ın kitabını kaldırtmam,

Osmancığın bayrağını aldırtmam,

Düşmanımı vatanıma saldırtmam,

Tanrı evi viran olmaz; giderim!

Bu topraklar ecdadımın ocağı,

Evim, köyüm hep bu yerin bucağı,

İşte vatan! İşte Tanrı kucağı!

Ata yurdun evlat bulmaz; giderim!

Tanrı'm şahit duracağım sözümde,

Milletimin sevgileri özümde,

Vatanımdan başka şey yok gözümde,

Yar yatağın düşman almaz; giderim!

Ak gömlekle gözyaşımı silerim,

Kara taşla bıçağımı bilerim,

Vatanım için yücelikler dilerim,

Bu dünyada kimse kalmaz; giderim!”

***

Dedim ya: 13 Mayıs 1869’da; balıkçı Salih Reis’ten olur da, Edirne’den İstanbul’a gelen Kömürcü Mehmet Ağa’nın kızı Emine Hatun’dan doğar minik Mehmet Emin.

İlk ve ortaöğrenimini Saray Mektebi’nde yapmasının ardından Beşiktaş Askeri Rüştiyesini bitirir. Yüksek tahsilini ise Mülkiye Mektebi'nin idadisinde tamamlar. 1887 yılında Babıâli Sadaret Dairesi Evrak Odası'na aylıksız kâtip olarak atanır. 1888 yılında, henüz 19 yaşındayken Müzeyyen Hanım’la evlenen Mehmet Emin Yurdakul’un bu evlilikten Halim, Hüseyin Ertuğrul ve Adil Oğuz adlarında üç oğlu ve Mebruke adında bir kızı olur.

1889 yılında Hukuk Mektebi'ne kayıt yaptırır. 1891 yılında da öğrenimini Amerika’da tamamlamak üzere okuldan ayrılır fakat bu isteği gerçekleşmez. Memuriyet yaşamına geri döner.

***

Mehmet Emin Yurdakul edebi yaşamına şiir ile başlamıştır. İlk şiiri 1897 yılında Servet-i Fünun dergisinde yayınlanır. Birçok eleştirmen onun şiirlerini Türkçe’nin ahenginden ve doğallığından uzak bulsa da o şiirlerinde hep sade bir dil kullanmayı tercih etmiştir. Şiirlerindeki konularını halktan ve Türk tarihinden alır.

Dönemin şiir anlayışı dışında, hece ölçüsünü kullanarak yazdığı şiirlerinde yalın bir dil kullanan Mehmet Emin Yurdakul; biçim yönünden ise dörtlük geleneğinin dışına çıkarak üçer, altışar, sekizer dizeden kurulu şiirler yazar.

Osmanlıcılık ve İslamcılık akımlarına karşı Türkçülük akımını savunan Mehmet Emin Yurdakul’un şiirlerinin en belirgin özelliği coşku, umut, yüreklendirme ve öğreticilik olmuştur.

“Ben bir Türk'üm dinim, cinsim uludur!” ile başlayan “Cenge Giderken” adlı muhteşem şiirini; tüm Türk gençleriyle birlikte, kendisinden 7 yaş küçük yazar dostu Yusuf Akçura ile milli mücadeleye katıldığı 1897 yılındaki Türk Yunan Savaşı döneminde kaleme alır.

"Ben en hakir bir insanı kardeş sayan bir ruhum.

Bende esîr yaratmayan bir Tanrı'ya iman var.

Paçavralar altındaki yoksul beni yaralar...

Mazlumların intikamı olmak için doğmuşum.

Volkan söner, lakin benim alevlerim eksilmez.

Bora geçer, lakin benim köpüklerim kesilmez...

Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et!

Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet,

Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir...

Zaman ona kan damlayan dişlerini gösterir.

Bu zavallı sürü için ne merhamet, ne hukuk;

Yalnız bir sert bakışlı göz, yalnız ağır bir yumruk!.."

Nazım şekli bakımından halk şiiri geleneğine uzak duran Mehmet Emin Yurdakul, Türk şiirinde durağı kaldıran ilk şair olarak anılır.

Düşüncelerinin şekillenmesinde “Beni o yoğurmuştur!” dediği İslami modernizmin kurucularından ve 19. yüzyıl fikir - siyaset insanlarından Cemalleddin Efgani’den etkilenen Mehmet Emin Yurdakul, 75 yıllık yaşamı boyunca 13 adet şiir ile birlikte 4 adet deneme türünde eser yayımlamıştır.

***

İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi olan ve 1897 ile 1907 yılları arasında Rüsumat Evrak Müdürlüğü yapan Mehmet Emin Yurdakul, şiirleri ile hükümeti eleştirince 1907 yılında İstanbul’dan uzaklaştırılıp Erzurum’da görevlendirilir. II. Meşrutiyet’in ilanının ardından da Trabzon’a gönderilir.

II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesi ile sonuçlanan 31 Mart Olayından sonra İstanbul’a çağrılır. Bahriye Nezareti Müsteşarlığı’na atanır fakat bu görevi istemeyince 1909 yılında Hicaz, 1910 yılında da Sivas valiliği yapar. Çalışmasının engellendiği gerekçesiyle aynı yıl istifa ederek İstanbul’a geri döner. İstanbul’da Türk Ocağı'nın kurucuları arasında yer alır ve derneğin ilk başkanı olur. Çıkarılan Türk Yurdu dergisinin de sorumluluğunu üstlenir.

İttihat ve Terakki yönetimiyle arası açılınca Erzurum valiliği göreviyle 1911 yılında İstanbul'dan uzaklaştırılarak 1912 yılında da emekliye ayrılmak zorunda bırakılır.

1913 yılında Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda Musul milletvekili olur. 1918 yılında Türk Ocakları’nın kongresinde Hamdullah Suphi ve Ziya Gökalp gibi isimlerle birlikte örgütün Hars ve İlim Heyeti üyeliğine seçilir.

 1919 seçimlerine katılan Milli Türk Fırkasının kurucuları arasında yer alan Mehmet Emin Yurdakul, 1921 yılında Milli Mücadele'ye katılmak için Anadolu’ya geçer. Antalya, Adana, İzmir yörelerinde dolaşarak halkın ve ordunun manevi gücünü arttırıcı konuşmalar yapar. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde önce Şebinkarahisar, sonra da Urfa ve İstanbul milletvekili olarak beş dönem görev yapan Yurdakul; milletvekilliğini ölümüne kadar sürdürmüştür.

***

Kendisine; 1 Nisan 1921’de, Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemâl’in “Türk milliyetperverliğinin ilahi mübeşşiri olan şiirleriniz bugünkü mücadelemizin ruh-i hamasetine ufk-i tulû olmuştur. Teşrifinizden duyduğum memnuniyeti beyan ile sizi milletimizin mübarek babası olarak selamlarım.” diyerek hitap ettiği Başkomutanımız Mustafa Kemâl ATATÜRK’e olan sevgisi ve hayranlığını, 5 Mart 1923’te Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yayınlanan “Mustafa Kemâl” adlı şiirinde dile getirir milli şairimiz Mehmet Emin Yurdakul:

“Kavminin bir idam günündeydi ki;

Ey Münci, sen Rabbin yolunda geldin.

Mukaddes dağların üzerindeki,

Bir aziz tepeye doğru yükseldin…

O zincir sesleri gelen yerlerden,

İlâhî sesine toplanan ordu;

"Harise kan, ölüm!" diye ant içen,

Bir yeni hürriyet askeri oldu…

İnönü, Sakarya ve Dumlupınar...

Bunlarla mağrur ol, sen ey Muzaffer!

Ölümün yonttuğu bu yalçın taşlar,

Hak için dikilmiş tunç abideler…

Şu Metristepe'den yükselen kubbe,

İmanın mukaddes bir siperidir;

Şu Duatepesi, şu Kocatepe,

Bir büyük türbenin bekçileridir…

Bu kanlı toprakta yurt için ölen,

Hürriyet yolunda can verenler var.

Bir büyük aşk için kanı dökülen,

Din için mucize gösterenler var…

Ben seni burada bir dağın üstünden,

Güneşin doğduğu bir yerden gördüm.

Sevinçle haykıran halkın önünden,

İzmir'e Bursa'ya girerken gördüm…

Sen buradan yoluna bakan yerlere,

Saçları dalgalı atını sürdün;

Kızları ağlayan kırk esir şehre,

Hürriyet götürdün, necat götürdün…

Uçurum önünde koca dünyayı,

Avuçla tutarak kurtaran sensin.

Mirası bölünen şu Türkiye'yi,

Tabuttan çıkaran kahraman sensin…

O senin açtığın alevden bayrak

Hürriyet kızının bir meş'alidir;

Dünyayı kızartan bu yeni şafak,

Erguvan renklerin en güzelidir…

Bunun her damlası bir fenerdir ki,

Kırmızı ziyası bütün beşerin;

Çöllerde yol açan bir ülkedir ki,

Kanayan ayakla yürüyenlerin…

Bu parlak yıldızı menfalarından;

Paryalar, fellâhlar selamlıyorlar.

İrlanda, Somatra adalarından;

Beyazlar, siyahlar selamlıyorlar…”

***

Mehmet Emin Yurdakul; emekliliğinin ardından edebiyat, dergi ve sivil toplum kuruluşlarındaki faaliyetlerine ağırlık verir ve bu yıllarda Türklüğü uyandırmak için düzenlen protesto mitinglerinin ve savaş meydanlarını ziyaret eden heyetlerin başında bulunur.

1940’lı yıllarda eşi Müzeyyen Hanım’ın ölümü ve bağışlamaya karar verdiği kütüphanesinin evinde çıkan yangın sonucu harap olması Mehmet Emin Yurdakul’u derinden sarsar ve 14 Ocak 1944’te vefat eder milli şairimiz; çok sevdiği İstanbul’da.

Zincirlikuyu Mezarlığı’nda yatar şimdi ebedi istirahatgâhında. Anısına, insanlığına, vatan sevgisine ve muhteşem üretimlerine saygıyla...




ARŞİV YAZILAR