Sümbül; “Eğitimde sorunlar devam ediyor”

Sümbül; “Eğitimde sorunlar devam ediyor” bozyazigazetesi.com
Necdet TAŞ

2023/2024 eğitim-öğretim yılı sonunda eğitimin durumunu değerlendiren Eğitim-Sen Mersin Şube Başkanı Mahmut Sümbül, Eğitimde yaşanan sorunların artarak devam ettiğini söyledi.


Eğitim-Sen Mersin Şube Başkanı Mahmut Sümbül, sendika hizmet binasında düzenlediği basın toplantısıyla 2023/2024 eğitim-öğretim yılı sonunda eğitimin durumunu değerlendirdi. 2023/24 eğitim-öğretim yılının sona erdiğini kaydeden Sümbül, “MEB’in örgün eğitim istatistiklerine göre Türkiye’de örgün eğitimde 17,5 milyon öğrenci bulunmaktadır. Toplam 75 bin 19 eğitim kurumu/okulu içinde devlete ait kurum/okul sayısı 60 bin 734 (yüzde 81) iken, özel okulların sayısı 14 bin 281 (yüzde 19) dir. Devlet okullarında okuyan öğrenci sayısı 15 milyon 887 bin 296 (yüzde 80), özel okullarda okuyan öğrenci sayısı 1 milyon 670 bin 729 (yüzde 8); Açık öğretimde okuyan toplam öğrenci sayısı ise 2 milyon 346 bin 654 (yüzde 12)’dir. Türkiye çapında devlet ve özel okullarda toplam 1 milyon 154 bin 383 öğretmen görev yapmaktadır. 2022/23 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle devlet okullarında görev yapan öğretmenlerin sayısı 974 bin; özel okullarda çalışan öğretmenlerin sayısı 180 bin civarındadır. 2023/2024 eğitim öğretim yılında sözleşmeli istihdam edilen öğretmen sayısı 50 bin 182’dir. Devlet okullarında ek ders karşılığı çalıştırılan ve tamamı asgari ücretin altında ücret alan ücretli öğretmenlerin sayısı 90 bine yakındır. Türkiye’de yıllardır çok ağır çalışma koşulları altında ve özveriyle görev yapan eğitim emekçilerinin yaşam koşulları giderek ağırlaşırken, boş kadro olmasına rağmen, uzunca bir süredir eğitim kurumlarına genel idari hizmetler, teknik personel ve yardımcı hizmetler sınıfında memur alımı yapılmamaktadır. Bu durum okullarda ‘dışarıdan hizmet satın alma’ yöntemi ile taşeron çalıştırma uygulamalarının artmasına neden olmuştur” şeklinde konuştu.

“MEB’TE GÜVENCESİZ İSTİHDAM VAR”

Devlet okullarının üçte ikisinde kadrolu yardımcı yardımcı hizmetli bulunmadığını, okullarda yardımcı hizmetlerin büyük bölümünün İŞKUR’un 9 aylık sürelerle istihdam edilen Toplum Yararına Çalışma Programı (TYP) personeli ya da geçici personel istihdamı üzerinden yapıldığına dikkat çeken Sümbül, “Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) yayımladığı “2003’ten 2023’e Milli Eğitim” adlı rapora göre 2002/’2003 eğitim öğretim yılında açık lisede 464 bin 935 öğrenci okuyorken, 2022/’23 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle bu sayı 2 milyon 9 bine yükselmiştir. Benzer şekilde 2002-2003 eğitim-öğretim döneminde 187 bin 396 kız öğrenci varken, bu sayı 2022-2023 eğitim-öğretim yılında beş kat artışla 934 bin 276’ya yükselmiştir. Açık Öğretim Lisesi de dahil olmak üzere orta öğretimdeki öğrenci sayısı geçtiğimiz 22 yılda iki kattan fazla artarak 3 milyon 23 bin 602’den 6 milyon 789 bin 681’e ulaşmış, sadece açık lisedeki toplam öğrenci sayısı son 22 yılda dört kattan fazla artarak 464 bin 935’ten 2 milyon 9 bin 480’e çıkmıştır. Başka bir ifadeyle halen ortaöğretimdeki öğrenci sayısının üçte birini açık liseye giden öğrenciler oluşturmaktadır. Eğitimde yaşanan sorunlar artarak devam etti. Çocuklar ve haklarına yönelik tehditler sürüyor. Öğrencilerin beslenme sorunu acil çözüm bekliyor. Kamu kaynakları özel okullara aktarılıyor. İktidarın siyasal hedeflerine göre hazırlanan yeni müfredatı reddediyoruz. Türkiye’nin ihtiyacı ‘piyasa ve din merkezli’ eğitim değil, laik eğitimdir. Anadilinde eğitim sorunu hala çözüm bekliyor. Taşımalı eğitim sorunu ve okulda şiddet can almaya devam ediyor. Ataması yapılmayan öğretmenler ve mülakat uygulaması ve geçici ve güvencesiz istihdam uygulamaları çalışanları mağdur ediyor” ifadelerini kullandı.

“EĞİTİM TİCARİLEŞİYOR”

2023/24 eğitim öğretim yılında eğitim alanında yaşanan gelişmelerin, MEB’in eğitimin yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmekten çok farklı hedefleri olduğunu gösterdiğini iddia eden Sümbül, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü: “Okullarda yaşanan yoğun dinselleşme ve eğitimi ticarileştirme uygulamaları, başta müfredat değişiklikleri olmak üzere, iktidarın siyasal-ideolojik hedeflerine uygun olarak alınan bilim ve laiklik karşıtı karar ve uygulamalar artarak sürmüştür. Eğitim alanında yaşanan sorunların çözümü için gerekli adımların atılmadığı, eğitime erişimde yaşanan sorunlar başta olmak üzere eğitimde dayatmacı politikaların sürmesi nedeniyle öğrencilerin ve öğretmenlerin mutsuz olduğu, öğretmenlerin kariyer basamakları üzerinden yapay olarak ayrıştırıldığı, siyasal kadrolaşmanın devam ettiği, eğitim sürecinde farklı dil, kimlik ve inançların dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği bir eğitim sisteminin başarılı olması mümkün değildir. Dünyanın her yerinde eğitim sistemi, toplumların temel değerlerinin çocuklara ve gençlere aktarılması üzerine kurulmuştur. Bu haliyle de eğitim sistemi ve okullar, aynı zamanda toplumsal ve kültürel değerlerin yeniden üretim yerleridir. Okulun kültürel üretimdeki özgün yanı, var olan toplumsal farklılıkların sınırlarını yeniden çizerek doğallaştırmasında odaklanır. Diğer taraftan okullar söz konusu farklılıkların sorgulanması ve eleştirisi için de ortam ve olanaklar sağlamaktadır. Bu anlamda okullar, aynı zamanda laik-bilimsel eğitimi savunanlarla laik ve bilimsel eğitim karşıtlarının sık sık karşı karşıya geldiği alanlardır. Eğitim sisteminde yaşanan dönüşümler, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik, toplumsal ve siyasal sistemin gelişim süreçlerinden ayrı ya da bağımsız değildir. Bu nedenle Türkiye gibi ülkelerde laiklik ve laik-bilimsel eğitim mücadelesi, okulda ve toplumda yürütülen başta çocuk hakları olmak üzere temel haklar, eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesinden ayrı değildir. Herkese eşit ve parasız eğitim hakkı hayata geçirilmeden, bunun için ülke çapında kamusal eğitim uygulamaları için somut adımlar atılmadan, ekonomik krizle satın alım gücü ciddi anlamda azalan, çocuklarını okula aç göndermek zorunda bırakılan halkının cebinden yaptığı eğitim harcamalarındaki artışı durdurabilmek mümkün değildir. Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, her adımın paralı hale geldiği bir eğitim düzeninde velinin de öğrenicinin de eğitimcinin de kendi haklarını elde etmesini tek yolu, hiç kimseyi dışlamayacak, herkes için gerçek anlamda eşit bir eğitim düzenin kurulmasıdır. Bunun için tüm eğitim masraflarının devlet tarafından üstlenildiği, zenginle fakirin aynı eğitimi aldığı koşulların oluşturulması gerekmektedir. Eğitim sistemi ve okullar ya tamamen egemen ideolojiye teslim edilecek ya da çocuk ve gençlerin nasıl bir eğitim alması, nasıl bir toplumda yaşaması isteniyorsa, onun için mücadele edilecektir. Sendikamız iktidarın ‘piyasa ve din merkezli’ politikalarına karşı kamusal, demokratik, laik, bilimsel ve anadilinde eğitimi savunmayı sürdürecektir.”