Doç. Dr. Ali Tan: “Türkçem, ses bayrağım”

Doç. Dr. Ali Tan: “Türkçem, ses bayrağım” bozyazigazetesi.com

Gazetemiz yazarlarından Baha Sadık Akıner’in "26 Eylül Türk Dil Bayramı" nedeni ile Mersin Üniversitesi İnsan ve Toplu Bilimleri Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden Doç. Dr. Ali Tan ile yaptığı röportaj.


AKINER: Sayın hocam, Üniversitemiz İnsan ve Toplu Bilimleri Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde “Doç. Dr.” unvanıyla bir öğretim üyesi olarak görev yapmaktasınız. 92 yıl önce bugün yani 26 Eylül 1932 tarihinde, Dolmabahçe Sarayı’nda, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün teşvik ve katılımıyla 1. Türk Dili Kurultayı toplanmış; kurultayın açılış günü olan 26 Eylül'ün de “Türk Dil Bayramı” olarak kutlanması kabul edilmiştir. 92 yıl önce ilan edilen bu bayram, hepimiz için bir gurur vesilesidir. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

TAN: Millî bayramlar milletleri bir arada tutan unsurlardandır. Dilimizin sonsuza kadar varlığını sürdürmesi, dünyada saygın yerini alması, halkımızın dile gereken önemi vermesiyle ancak gerçekleşebilir. Bunun için de herkesin dil bilincine sahip olması gerekir. Dinî bayramlarda nasıl bir araya gelip kültürü yaşatıyorsak millî bayramlarda da bu birliğin sağlanması gerekir. Bu da belirli dönemlerde dilin önemini vurgulayan etkinliklerin yapılmasıyla ve okullarımızda ve günlük yaşamımızda Türk diline gereken önemi vermekle mümkün olacaktır. İşte tam da bu sebeplerle her 26 Eylül, Türk dilinin, dilimizin bayramı olarak kutlanır. 12 Temmuz 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulduktan sonra ilk kurultay 26 Eylül 1932’de yapıldığı için bu gün bayram olarak ilan edildi. Böyle bir bayrama sahip olmak dünyada her millete nasip olmamıştır. Türkçeyle eser vermekten, yazmaktan utanan; halkın konuştuğu dille eser mi yazılır algısının hâkim olduğu süreçten uzaklaşıp Türkçeyle eser verme onurunu yaşayan nesiller yetiştirmekten daha güzel ne olabilir. Ay yıldızlı bayrağımız nasıl ki bizim bağımsızlık simgemizse Dağlarca’nın da dediği gibi Türkçemiz de bizim ses bayrağımızdır. Sahip çıkmak ve korumak zorundayız.

AKINER: Atatürk, yaşamı boyunca Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak için, Türkçeyi yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek için çabaladı ve bizzat çeşitli isimlerin sonrasında şu anda ''Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'' adını alan kurumun kurulmasına öncülük etti. Sayın hocam, kronolojik olarak bu kurulların oluşumu ve çalışmaları hakkında neler söylemek istersiniz?

TAN: I. Dünya Savaşı’ndan sonra yok olmak üzere olan Türkler, Kurtuluş Savaşı’yla, şahlanarak yeniden küllerinden doğmuş ve daha güçlü bir şekilde tarih sahnesinde yerini almıştır. Gazi Mustafa Kemâl, ne kadar sağlam, eski ve tarihe yön veren bir geçmişe sahip olduğumuzu ve medeniyete katkılarını tüm dünyaya duyurmak için 19 Nisan 1931 tarihinde Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti sonraki adıyla Türk Tarih Kurumunu kurmuştur. Tarih bilinci için yapılan bu adımdan sonra Çankaya’da yapılan bir toplantıda Gazi Mustafa Kemâl “Dil işlerini de düşünecek zaman gelmiştir. Ne dersiniz… Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti gibi bir de ona kardeş dil cemiyeti kuralım. Adı Türk Dili Tetkik Cemiyeti olsun.” der. Böylece 12 Temmuz 1932’de de Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulur. Cemiyet, Türk dili tarihi ve dil bilimi alanlarında çalışmalar yapacaktır. 

Samih Rifat, Ruşen Eşref, Celâl Sahir ve Yakup Kadri gibi sanatçı ve milletvekillerinin de içinde bulunduğu bir ekip oluşturulur ve dilimizin ne kadar güçlü bir dil olduğu bilincini genele yaymak için bilim adamlarıyla toplantı düzenleme kararı alınır. 26 Eylül - 4 Ekim 1932’de I. Türk Dil Kurultayı Dolmabahçe Sarayı’nda toplanır. Bu kurultayda Merkez Heyeti tarafından uygulanmak üzere yedi maddelik şu görüşler kabul edilir:

1. Türkçenin Sümer, Eti (Hitit) dilleriyle ve Hint-Avrupa dilleriyle mukayesesi yapılmalıdır.

2. Türkçenin tarihî oluşumu araştırılmalı ve grameri yazılmalıdır.

3. Derleme çalışmaları, lehçe ve terim sözlükleri yapılmalıdır.

4. Doğuda ve batıda Türkçe ile ilgili olarak yazılan eserler toplanmalı, bu eserlerden gerekli olanlar dilimize çevrilmelidir.

5. Cemiyet, araştırmalarını bir dergi ile yayımlamalıdır.

6. Gazetelerde dil işlerine özel yer verilmelidir.

Bu kararlar, gelecekteki dil çalışmalarını şekillendirmesi bakımından oldukça gerçekçi hedeflerdir. Bu maddelerde temel olarak, gramer, sözlük ve dil tarihi araştırmaları üzerinde yoğunlaşılması öngörülmüş; Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerindeki dil tartışmaları aşılarak akademik çalışmaların yapılması ön plana çıkarılmıştır.

Kurum oluşturulduktan sonra Türk Dil Kurultayına, birçok bilim adamı, gazeteci, yazar, devlet adamı ve sanatçı gibi dönemin önde gelenleri katılır. Bu kurultayın Türk dilinin gelişmesi, özleşmesi, zenginleşmesi konusunda önemli bir yeri vardır.

Gazi Mustafa Kemâl, sağlık durumunun elverişli olduğu 1932, 1934 ve 1936 yıllarında yapılan kurultaylara katılabilmiştir. Bu kurultaylarda Türk Dil Kurumunun yönetim organlarına karar verilmiş, dil siyasetinin ne olacağı belirlenmiştir. Ayrıca bilimsel bildiriler üzerinde tartışmalar olmuştur. 1934’deki kurultayda Türk Dili Araştırma Kurumu olarak değiştirilen kurumun adı, 1936’da yapılan kurultayda Türk Dil Kurumu olarak değiştirilmiştir. Bizzat Atatürk de araştırmalara katılmış ve kendisinde ışık gördüğü gençleri ve bilim adamlarını araştırma yapmaları ve kendilerini geliştirmeleri için yurt dışına göndermiştir. Türk Dil Kurumunun kurulmasının ardından Türkçeyi yabancı sözcüklerden arındırmak amacıyla sadeleştirme çalışmaları başlatılmıştır. Bu konu bugün bazı sebeplerle eleştirilse de yapılanların ya da yapılmaya çalışılanların dile hizmet amacı gütmesini göz ardı etmemek gerekir.

“Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek” amacıyla kurulmuş olan bu Kurum, Sözlük çalışmaları (Türkçe Sözlük, İmla Kılavuzu, Derleme Sözlüğü, Tarama Sözlüğü), Gramer Çalışmaları, Ağız Araştırmaları ve bilimsel kitap ve makale yayımlarıyla hizmetine devam etmektedir.

AKINER: Sayın hocam, son olarak, öz saygısı olan, kendisinden memnun bireyin dilini de önemsemesi gerekiyor. Ve bizi biz yapan asıl şeyimiz; dilimiz, Türkçemiz... Hangi görüşten olursak olalım Türkçeyi öncelemeyi başarmamız gerekliliği hakkında Üniversitemiz İnsan ve Toplu Bilimleri Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi olarak neler söylemek istersiniz?

TAN: Bu konu aslında millet olma bilincinin en önemli unsurunun dil olmasıyla çok yakından ilgili. Ana okulundan itibaren güzel dilimizi, Türkçemizi çocuklarımıza öğretmeden dil bilinci oluşturamayız. Dil ve kültür küçük yaştan itibaren edinilir ve benliğimiz de buna göre şekillenir. Eğer biz çocuklarımıza dilin önemini kavratamazsak, yetişkin birey olduklarında farkında olmadan kendi diline sahip çıkmayan, yabancı dil öğrenmeyi kendi dilinden daha fazla önemseyen bireyler olacaklardır. Bugün küçücük çocuklarımıza henüz kendi dilini öğrenmeden yabancı dil öğretmeye çalışıyoruz. Bu çocuk Türkçeyi tam öğrenmeden yabancı dil öğrenme telaşına düşmekte ve biz anne babalar da buna seyirci kalmaktayız. Bu çocuk büyüdüğünde kendi dilinin öneminin farkında olamayacaktır. Millet olma şuurunu taşımakta zorlanacaktır.

Türk dili için Gazi Mustafa Kemâl’in şu sözünü unutmamak gerekir: “Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”

Hepinizin Türk Dili Bayramını kutluyor, saygılarımı sunuyorum. 

Türkçem, ses bayrağım... 

Nice 92 yıllara. Kutlu olsun...